ÇOCUK DOKTORLARI EBEVEYNLERLE NASIL İLETİŞİM KURMALI?

Çocuklar hasta olduğunda ebeveynleri daha da çok telaşlanıyorlar. Canlarından parçaları, en değerli varlıklarının hastalanması onları paniğe sürüklüyor. Durum böyle olunca da çocuk doktorlarının ebeveynlerle iletişimi ayrı bir önem kazanıyor. 

Kalp hastalıklı çocukların ebeveynleri ile konuşurken dikkat edilecek hususları Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kalp Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Serdar Kula ile konuştuk. 

Çocuklarının hastalığı olduğunu öğrenen aileler nasıl tepki veriyor?
Ebeveynler çocuklarında kalp hastalığı olduğunu öğrendiklerinde şok ve çaresizlik duygusuyla sarsılırlar. Hiçbir şey bir ebeveyni bebeğinin kalbinde ters giden bir şey olduğu bilgisine hazırlayamaz. Her ebeveyn, görünüşte sağlıklı bir bebek büyütürken sıradan bir ateşlenme, nezle ya da karın ağrısı gibi bir sorunla doktora gittiğinde, hatta aşıları ve normal sağlam çocuk kontrolleri sırasında bu kötü haberi alabilir. 

Biz hekimlerin bu noktada biraz daha anlayışlı olması gereklidir. Bebeğin kalbinde bir sorun olduğunu öğrendiği andan itibaren o ebeveyn kaygılarının esiri olmuş ve algıları neredeyse tümüyle körelmiş olarak karşımızdadır. Bu öyle kolayca yönetilebilecek bir kaygı değildir.

Aileler öğrendiklerini internetten araştırırken nelere dikkat etmeli?
Çocuğun geleceği ile ilgili kaygı bir süre sonra süreklilik kazanır. Sağlık sorunu tamamen çözülünceye kadar ebeveynler büyük bir boşluk içerisindedir ve gelecek ile ilgili hiçbir plan yapamazlar. İnkar mekanizmasının da etkisiyle bilgi arayışına başlarlar ve bu süreçte en büyük bilgi kaynağı olan internette “bilgi kirliliği”  tuzağına düşerler.

Ebeveynler doktorun kendilerine açıklama yaparken kullandığı kelimelerden akıllarında dikkat çekici olarak kalan bazılarını; üfürüm, delik, kaçak, kilo almak v.b. internet aramalarında esas olarak kullanırlar.

Tahmin edileceği üzere bu genel kavramlar dramatik-abartılı öyküler, bilimsel gerçeklikten uzak yorumlar ve kaygıyı daha da artıran resimlerle arama sonuçlarına yansır. Sonuçta ebeveynin kaygıları artarak pekişir. Kendini, eşini, çevresini ve hatta doktorları dahi bu noktada suçlayabilir.

Bu durumda hekim ne yapılmalı?
Böyle durumlarda ebeveynlerin kaygılarını azaltmak ve süreci daha etkin yönetmek için biz hekimlerin yapabileceği çok önemli şeyler olduğunu unutmayalım. Bizim için önemsiz ya da küçük sayılabilecek ayrıntılar hasta ve yakınlarının yaşamında büyük etkilere sahip olacaktır. İyi bir dinleyici olmak, yeterince zaman ayırmak, aşırıya kaçmayan benzetmeler ile yalın bir dil kullanmak gibi  yapılacak bazı şeyler olduğunu unutmamalıyız.

Hekimler hastaları yeterince dinliyor mu?
Ebeveyne çocuğunun kalbinin hasta olduğunu söyledikten sonra çok fazla detaya girmeden önce bir süre beklenmeli. Bu süreçte ebeveyn olayın şoku altında olacağından hekimin vereceği ek detay bilgileri kavramakta zorlanacaktır. Sorularını bekleyip, soracağı soruları küçümsemeden anlam sırasına sokarak tek tek yanıtlamalı. Bazı soruların yanıtlarının zaten sizin vermek istediğiniz detay bilgileri gerektireceğini göreceksiniz. Bu anda gereği kadar paylaşılan detay hedefine daha etkin ulaşacaktır.

Ailelere yeterince zaman ayrılıyor mu?
Ne yazık ki hemen her 6 dakikada bir hastanın muayene edildiği günümüz sağlık sisteminde hastalara bilgi vermek için yeterli süre ayırmak pek de mümkün görünmüyor. Hastanın şikayetlerini dinlemek, soyunup giyinme, muayene, kan basıncı ve nabız ölçümü, sağlık bilgilerinin hastane yönetim sistemine eksiksiz kaydı, reçete yazımı ve sağlık durumu hakkında hastaya bilgi vermek için gereken sürelerin her birine birer dakika ayırsanız – ki yetmez – en az sekiz dakika gerekir. Söz konusu çocuk olunca bu bahsedilenlerin birer dakikaya sığamayacağını her anne baba bilir. 

Oysa hastanın en büyük ihtiyacı sağlık durumu hakkında tatmin olacağı bilgi almaktır. Hele hasta olan çocuğu ise kaygıların giderilmesi için oldukça uzun zamana ihtiyaç var.  Bu konuda her hekim kendi çalışma koşulları dahilinde ebeveynlere ayırabileceği maksimum süreyi planlamalıdır. Sağlık otoritelerinin de bu konuyu dikkate alarak planlamaları bu yönde yapması en önemli unsur olacaktır.

Hekim hastasıyla nasıl konuşmalı?
Ebeveyn, ağzınızdan çıkacak her kelimede yeni bir tehlike arayışı içindedir. Ebeveynleri sakinleştirmek ve konuşulanları daha anlaşılır kılabilmek adına sakin ve tane tane konuşmak çok önemlidir.

Terimler yerine benzetmeler kullanılabilir mi?
Bazı durumlarda tıbbi bilgileri ebeveynlerin daha iyi anlayabilmesi için yaşamımızdaki güncel durumlarla benzetme yoluna gidebiliriz. Ancak unutmamalıyız ki, sizin için mükemmel sayılabilecek benzetmeler beraberinde başka tehlikeler taşıyabilir. Ekokardiyografide bir bebeğin kalbinde görülecek olan küçük bir “ekojenite artışını” “kalp kasında küçük bir yoğun bölge var ve bu da ekoda beyaz renkli olarak görülüyor” yerine bu beyaz görüntüyü “kalbinde kireçlenme var” diyerek aktarmak ebeveynde yoğun bir kaygıya sebep olacaktır.

Seçilen kelimelere dikkat edilmeli mi? 
Hasta ve hasta yakınlarıyla sağlık ile bilgi aktarımı yapılırken seçilecek kelimeler de önem taşımaktadır. Teknik terimler kesinlikle kullanılmamalı yerine ebeveynlerin anlayabileceği güncel terimlere yer verilmelidir. Kullandığımız kelimenin Türkçe olması onun doğru kelime olduğu anlamına gelmez.  

Örneğin, “bebeğinizin kalbinde üfürüm var” ifadesindeki “üfürüm” kelimesi hastalar tarafından tehdit içerikli bir terim olarak algılanmakta ve bir hastalık adı olarak yer bulmaktadır. Oysa “üfürüm” yerine “Bebeğinizin kalbinde bir ses var.” dediğimizde daha düşük bir kaygı düzeyi oluşturacağımızı unutmayalım. Bunun gibi “açıklık”, “yırtık” gibi kelimeler de ilk bilgi aktarımında kullanılmaması gerekenlerdendir. 

Bir anne “bebeğimin kalbindeki delik kilo almazsa kapanmazmış” bilgisinin kendisine bir hekim tarafından aktarıldığını söyledi. Bu bence hekim – ebeveyn iletişimindeki aksamalara çarpıcı bir örnek. Yüksek olasılıkla meslektaşım “Bebeğinizin kalbindeki delik kilo almasını engelleyebilir, bu sebeple kilo alıp almadığının takibi önemli. Eğer kilo almamaya başlarsa bu delik için müdahale etmemiz gerekebilir” bilgisini ebeveynle paylaşmış ancak ebeveyn kaygılarıyla farklı bir anlam çıkarmıştır.

Her durumu açıklamak zorunda da değiliz. Aniden ayağa kalkınca bayılma yakınması olan bir hastanın annesi daha önce gittiği doktorun kendisine “Çocuğun kulağının arkasındaki sıvı kalpten önce salınınca bayılıyor.” dediğini iddia ediyordu.  Hiçbir hekimin böyle bir ifade kullanmayacağı açıktır. Ancak anlatılmak istenilen mekanizma oldukça karmaşıktır ve kullanılan ifadeler de anlaşıldığı üzere yetersizdir. 

Sağlık okuryazarlığı konusunda önerileriniz nelerdir?
Öncelikle sadece sağlık okuru terimin kullanmayı tercih ederim. Sağlık konusunda yetkin olmayan kişilerin bu konuda yazmasının doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Sağlık hizmetinin kusursuzlaşması yolundaki en büyük kazanım bilinçli sağlık okuru toplumla olacaktır. Sağlık okuyuculuğu konusunda sağlık kurumlarının düzenli küçük grup çalışmaları yapması önemlidir. Bu konuda hastalarımıza önerebileceğimiz basılı ya da internet kaynakları çok önemlidir. Doğru ve yeterli içeriğe sahip kaynakların doktorlar tarafından üretilmesi ve güncellenmesi öncelik taşımaktadır.

Prof. Dr. Serdar Kula kimdir?
Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1991 yılında mezun olduktan sonra, bir yıllık bir mecburi hizmetin ardından Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini 1997 yılında tamamladı. Aynı ünitede çocuk kardiyoloji yan dal eğitimini 2002 yılında bitirmiştir. 2006 yılında doçent ve 2012 yılında profesör unvanlarını alan Dr. Serdar Kula, halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı’nda çalışmaktadır. Girişimsel kardiyoloji ve pulmoner hipertansiyon ilgi alanlarıdır. 

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki görevinin yanı sıra 2007 yılından bu yana yüksek lisans dersleri verdiği Gazi Üniversitesi Bilişim Enstitüsün Sağlık Bilişimi Anabilim Dalı’nda 2010 – 2013 yılları arasında Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yürütüyor. Dr. Serdar Kula, 2007 yılından bu yana uzaktan eğitim  teknolojilerinin tıp eğitiminde kullanılmasına yönelik birçok projeyi başlatmış ve bu konuda uluslararası yayınlar yapmıştır.