Masallarda “Ayna ayna söyle bana benden daha güzeli var mı bu dünyada?” cümlelerini okuyarak büyüdük, Türk filmlerinde kendine güvenini yükseltmek isteyen kadınlar için ise, “Ben dünyanın en güzel kadınıyım” cümlesini motto edinmek gerektiği anlatıldı. Kadınlar kendilerine güvenlerini güzellikleri ile edinmeye çalışıp, yama yaparken kişiliklerine; erkekler dünyanın en güçlü kahramanı olduklarına inandırıldı. Yani kadınlar güzellikleriyle, erkekler ise güçleriyle yer buluyordu dünyada.
Gereksiz şekilde kendini beğenme serüveni kitaplarda kişisel gelişim ile devam etti. İstesem her şeyi yaparım, istesem yeter. Sadece istemeyle olmayacağını anlatmadı kitaplar, bir plan, program yapıp çalışmak gerektiği gerçeğini sakladı, isteyerek uyuyakaldı insanlar. Uyandıklarında ise, hayatlarında değişen tek şey istemekle olmadığıydı ancak mucizeler peşinde koşmaya devam etti.
Kitaplarda anlatılan “sen özel bir kişisin, teksin, biriciksin” kalıbı, insanlarda narsistik ve hastalıklı bir yapıya dönüştü. Bu zamana kadar tanışıp, gazeteci olduğumu söylediğim neredeyse herkesi, kendini ekranda program yapması gerektiği gerekçelerini anlatırken buldum. Ünlü olunca ne oluyor ki? Kimse seyretmek istemiyorsa ekranları, kendi hayatının baş rolünü oynamalı.
Bu defa da sosyal medyada herkes ünlü edasıyla, paylaşımlarına devam etti. Hayatı sevdikleriyle paylaşıp, anı kalması için çekilecek karelerin 1-2 saniye sürmesi gerekirken, fotoğraf paylaşmaktan anı yaşayamaz oldu insanlar. Çünkü, eşsiz yapılarını hayranları ile buluşturmalıydı. Özellikle takipçi demek, insanlara değil kendine verilmeyen değerdi.
Medyada yer alma şeklinin dışında insan ilişkilerine de yansıdı bu kendini çok beğenme hali. insanların, ne derece ham ya da ne derece olgun olduğunu görmek de kolaylaştı. Eğer sürekli kendini öven ancak övündüğü şeylerin aslında ne kadar boş olduğunu bilmeyenler, Hint kumaşı olduklarına inanmış çevrelerini ikna çabasına başlamıştı. Kişiliği olgunlaşmış kişilerde ise, mütevazilikleri ile bilgi ve donanımlarının farkında olup, gelişmeleri, yapılacakları ve yapılması gerekenleri anlatıyordı. Yani kendi reklamlarının derdinde değillerdi.
Hint kumaşı sananlar genellikle, oynuyorlardı. Yani oldukları ile olmak istedikleri çok farklı, en acısı da kendilerini aslında kandıramıyorlardı.
Çocukluktan gelen ki, bu yanlış yönlendirme kadınlara “güzel olun kafanızı çalıştırmasanız da olur” mesajının yanında, erkeklere “güçlü olun başka bir şey gerekmez” düşüncesi günümüzde para ile karşılık buldu. İnsan olmanın güzellikleri atlandı.
Kadınlar manken olmak derdinde, erkekler ise paranın ve gücün peşinde her şey mübah diye düşünüyor. Güzellik, verdiğiniz emekte, değerde ve anılarda saklı, güç ise, karşınızdakine ayırdığınız zamanda, sevgide ve emekte saklı. İnsanlara kendimize olduğu kadar karşımızdakine de değer vermemizin önemi anlatılmalı. Mesela yolda giderken gördüğünüz solmuş bir gül sizin için bir şey ifade etmeyebilir, ancak sevdiğinizden gelen gülün solmuş hali bile güzellik katar hayatınıza. Yani aslında işin sırrı, iletişimde ve paylaşılan duygularda saklı…