AB GEÇ ÖDEMELERLE MÜCADELEYE ÖNEM VERİYOR

Avrupa Birliği ticari işlemlerin sağlıklı işlemesi, rekabet düzeninin bozulmaması ve iç pazarın zarar görmeden işlemesi için, geç ödeme ile mücadele önlemlerinin üye devletlerde tam olarak uygulanmasını istemektedir.

T.C. Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü Hakimi Ceyda Ümit “Avrupa Birliğinin Geç Ödemeyle Mücadele Direktifi Işığında Türk Mevzuatına Bakış” konulu sunumunda, ihracat yapan firmaların ticari hakları konusunda çeşitli bilgiler verdi. Ümit, sunumunu 4 ana başlıkta altında toplayarak anlattı.
Başlıklar şöyle:
I. İlgili Alanda Düzenleme Yapılma Gerekçesi
II. Avrupa Birliği Geç Ödemeyle Mücadele Direktifinin ana ilkeleri
III. Avrupa Topluluğu Hukukunda Direktiflerin Özelliği
IV. Mukabil Türk Mevzuatı ve Uygulama

Avrupa Birliği geç ödemeyle mücadele direktifinin spesifik amacının özellikle küçük ve orta boy işletmelerin korunmasına yönelik olduğunu dile getiren Hakim Ceyda Ümit, Avrupa Birliği ülkelerinde sadece ücret karşılığı olarak yapılan ticari işlemlerde akdi ödeme sürelerinin ve düşük faiz oranlarının uyumlaştırılması, zamanında ödemenin teşvik edilmesi ve sözleşme özgürlüğünün alacaklıların zararına kullanılmasının önlenmesi için sözkonusu düzenlemenin çıkarıldığını ifade etti. Direktifin genel amacının ise, üye devletlerarası ticari işlemlerin sağlıklı işlemesi, rekabet düzeninin bozulmaması ve iç pazarın zarar görmeden işlemesinin devamı niteliğini taşıdığını kaydeden Ümit, Avrupa Birliği geç ödemeyle mücadele direktifinin 3 ana unsuru düzenlediğini belirtti.
Bu unsurlar şöyle sıralanıyor:
I- Geç Ödeme Durumunda Faiz (3. madde)
II- Mülkiyeti Elinde Bulundurma (4. madde)
III- Tazmin Edici Prosedürler (5. madde)

Geç ödeme durumunda, Direktifin 3. maddesine göre, ödeme tarihi sözleşmede belirtilmemiş ise herhangi bir hatırlatmaya gerek kalmadan faiz ödemesinin gündeme geldiğini ifade eden Hakim Ceyda Ümit, “Ödeme talebinin borçlu tarafından mal ya da hizmetlerin alınmasından itibaren 30 gün içinde faiz ödenmelidir. Mal ve hizmetler ile sözleşmenin uyumlu olduğuna dair bir onay gerekiyor ve bu onaydan önce ödeme talebi yapılmış ise, onaydan itibaren 30 gün içinde faiz ödemesi gündeme gelir. Alacaklı, akdi ve hukukî yükümlülüklerini yerine getirdiği ve borçlunun gecikmeden sorumlu tutulamayacağına ilişkin bir durum yoksa, zamanında ödemeyi almadığı tarihte geç ödemeden dolayı faize hak kazanır. Aksi sözleşmede belirtilmedikçe, geç ödeme faiz oranı, Avrupa Merkez Bankası’nın söz konusu yılın ilk yarısının ilk iş gününde en son refinansman işlemine uyguladığı faiz oranının asgari 7 puan arttırılmış şeklidir. Ekonomik ve parasal birliğin üçüncü aşamasına katılmayan bir üye devlet için bu oran ulusal merkez bankası faiz oranıdır. Borçlunun geç ödemeden sorumlu tutulamayacağına ilişkin bir durum yoksa, geç ödemeden kaynaklanan her tür zarar için alacaklı tazminat talebinde bulunabilir. Saydam ve orantılı olması koşuluyla, üye devletler maksimum tazminat oranları belirleyebilirler” dedi.

‘Mülkiyeti Elinde Bulundurma’ seçeneğinde ise, malların tesliminden önce mülkiyeti elinde bulundurma koşuluna ilişkin açık bir anlaşmanın, alıcı ile satıcı arasında akdedilmesi halinde, satıcının, tamamen ödeme yapılıncaya kadar mülkiyeti elinde tutabildiğini belirten Hakim Ceyda Ümit, “Üye devletlerin, bu yönde uluslararası özel hukuk ve ulusal hukuk hükümlerini uygulamaya koyması gerektiğini ifade etti. ‘Tazmin Edici Prosedürler’ konusunda da; üye devletler, borca veya usuli işlemlere itiraz olmaması koşuluyla, alacaklıların yetkili merci önünde ödememeden dolayı harekette bulunmasından itibaren 90 iş günü içerisinde hak konusunun yerine getirilmesini temin edici düzenleme yapmalıdır” şeklinde konuştu.

Mukabil Türk Mevzuatı
Uluslararası düzenlemelerle paralel olarak Türk hukukunda da sözleşme özgürlüğü prensibinin geçerli olduğunu dile getiren Hakim Ceyda Ümit, “Akdin tarafları, akdin konusunu, ifa zamanı, ifa yeri gibi akdi şartları özgür iradeleri ile belirleme hakkına sahiptir. Söz konusu ilkeden hareketle, ticari işlerde faiz oranının taraf iradeleri ile belirlenmesi ve akdin bu yönde ifası mümkündür. Taraflara tanınan, sözleşme serbestisi hakkı, hukuka uygunluk sınırları içerisinde kullanılması halinde geçerlidir. Akdin konusunun hukuka aykırı olması, taraf iradesinin hata, hile, zorlama gibi nedenlerle özgürce oluşmaması durumlarında kurulan akdi ilişki geçersiz olacaktır. (Borçlar Kanunu 19-31. maddeler) Faiz oranları konusunda Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun, spesifik düzenlemeler içermektedir. Buna göre halen, ticari iş ayrımı yapılmaksızın Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde kanuni faiz oranı; yıllık yüzde on iki oranı üzerinden hesaplanır. Bakanlar kurulu bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar arttırmaya yetkilidir Geç ödeme durumunda kural; temerrüt faizinin kanuni faiz oranı olarak uygulanmasıdır. Ticari işlerle ilgili özel hüküm uyarınca; T.C. Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, kanuni faiz oranından fazla ise ticari işlerde temerrüt faizi bu avans faizi oranı üzerinden istenebilir” şeklinde konuştu.

Alacaklıları koruyan bir genel ilkenin de; temerrüt faizi miktarının ayrıca kararlaştırılmadığı hallerde, taraflarca serbestçe kararlaştırılan akdi faiz miktarının kanuni faiz ve kısa vadeli avans faizi oranının üzerinde olması halinde temerrüt faizinin akdi faiz miktarından az olamayacağını belirten Ümit, özel kanunlar ile spesifik akit türleri için daha fazla oranda temerrüt faizi uygulanmasının mümkün olduğunu da ifade etti.

Yabancı Para Alacaklarında Faiz
Hukuk sistemimizde, özellikle sınır aşan ticari işlemlerde gündeme gelen yabancı para borçları için uygulanacak faiz oranlarının düzenlendiğini vurgulayan Hakim Ceyda Ümit, 3095 sy. Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 4a maddesi uyarınca sözleşmede “Daha yüksek akdi faiz veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanır” şeklindeki hükmünü hatırlattı. Ümit, akdi, kanuni veya gecikme faizi ile karşılanamayan zararlar için alacaklıların başvurabileceği bir başka hukuki avantajın da Borçlar Kanunu 105. maddesinde munzam zarar kavramı ile düzenlenen tazmin yolu olduğunu kaydederek, “Bu tazmin miktarı, hakim tarafından dava konusu ticari ilişkinin özellikleri dikkate alınarak hakkaniyet ölçütüne göre tespit edilmektedir. Borçlu olayda kendisine kusur isnat edinilemeyeceğini ispat etmedikçe, bu ek zararı dahi tazminle mükelleftir.Munzam zarar kavramının, Direktifin 3(1). maddesinin (e) bendinde yer alan geç ödemeden kaynaklanan her tür zararın tazmini talebi düzenlemesiyle birebir örtüştüğünün altı çizilmelidir. Faiz başlangıcı, faiz ödemesinin hangi tarihten itibaren gündeme geleceği sorusunu ise Ticaret Kanunu 10. madde ve Borçlar Kanunu 101.madde yanıtlamaktadır. Buna göre; aksine sözleşme yoksa ticari bir borcun faizi vadenin bitiminden, belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar. Ayrıca, tacir sıfatına haiz kişi, ticari işletmesiyle ilgili yaptığı iş ve hizmetten dolayı verdiği avanslar, yaptığı masraflar için ödeme tarihinden itibaren faize hak kazanır. (Ticaret Kanunu 22. md) Kesin vadeli borçlarda, Direktifin 1.(a) maddesi ile paralel faiz başlangıç tarihi sözkonusudur. Vade tarihi belli olmayan borçlar yönünden ise Direktifin, 1 (b) maddesi altında alternatif seçenekler halinde sunulan maksimum 30 günlük süre sonunun otomatikman faiz başlangıç tarihi kabul edilmesi, alacaklılar yönünden avantaj oluşturmaktadır” şeklinde konuştu.

Genel olarak bakıldığında, direktif ile Türk mevzuatının büyük ölçüde uyumlu olduğuna vurgu yapan Hakim Ümit, şöyle devam etti: “ AB hukukunda direktifler çerçeve yasa özelliğindedir. Amaç ve genel ilkeler doğrultusunda üye devletler iç hukuklarında uygun gördükleri türde yasal düzenleme yapmada serbesttir. Bu bağlamda, ticari işlemlerde geç ödemeyle savaşım konusunda Türk hukukunun faiz türleri, faiz oranı uygulaması, geç ödeme halinde başvurulacak kanuni yollar, her tür zararın tazmini gibi Direktifin belkemiğini oluşturan unsurlar açısından 2000/35 sayılı Direktifle uyumlu olduğu söylenebilecektir” dedi.