“ ‘YAŞAYABİLİRLİK ENDEKSİ’ İLE EN UYGUN EMBRİYO SEÇİLEBİLİYOR”

Yale Üniversitesi ‘Kısırlık ve Donör Ünitesi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Emre Seli’nin Araştırma Başkanlığı’nı yürüttüğü en uygun embriyoyu seçme yöntemi dünyada ve Türkiye’de de kullanılmaya başlandı. ‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle anne adayının rahmine yerleştirilecek en uygun embriyo incelenerek seçilebiliyor.

İnsanlarda eksikliğinde kısırlığa neden olan proteini bulan ABD Yale Üniversitesi Kısırlık ve Donör Ünitesi Bölüm Başkanı olan Doç. Dr. Emre Seli, 8. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde Sağlık Dergisi’ne, üreme konusundaki çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu. Başkanlığını yürüttüğü ekiple birlikte, tüm canlılarda üremeyi kontrol eden proteini keşfeden Doç. Dr. Seli, şimdi bu proteinin dışarıda yapılarak anne adayına takviye edilmesiyle ilgili çalışmalarını sürdürüyor. ‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle anne adayının rahmine yerleştirilecek en uygun embriyonun incelenerek seçilebileceğini belirten Doç. Dr. Seli, FDI tarafından onay alma aşamasına varabilen tek embriyo teknolojisi olduğunu bildirdi.

Keşfettiğiniz protein nedir? Bu proteinin ne gibi işlevi var?
İnfertilite tedavisinde iki ana problem var. Birincisi ve en önemlisi pek çok şeye çözümümüz var ama kadının yaşlanmasına çözümümüz yok. Yumurta kalitesi bozulduğu zaman yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Her ne kadar tüp bebek çok başarılı da olsa bugün bizim elimizde yumurtanın veya spremin kalitesini arttıracak hiçbir yöntem yok. Sonuçta sperm ile yumurtayı bir araya getiriyoruz. Onları daha sağlıklı yapabileceğimiz bir şey yok. Yumurta ile spermin bir araya gelip oluşturduğu embriyonun ilk büyüme günlerinde erkeğin hiçbir katkısının olmadığını belirledik. İlk birkaç günlük bölünmelerde sadece annenin proteinleri söz sahibidir. Biz anneden gelen üreme mesajlarını koordine eden ve gönderen proteini bulduk. Eğer bu protein olmazsa anneye üre komutu gitmiyor ve kısırlık yaşanıyor.

Nasıl bir çalışma yürüttünüz?
İnfertilite tedavisinde en önemli yöntem tüp bebeğin çalışma yöntemi bir yerine birden fazla embriyo yaratıp o embriyoları invitro ortamda yarıştırıp, aralarından en iyiyi ya da iyilerini seçip rahme yerleştirmek. Bugüne kadar en hızlı bölünen embriyoların en sağlıklı olduğunu varsayılarak, daha objektif ve daha tekrarlanabilir yöntemlerin kullanılabileceğine inanılıyor. Şu anda bir takım teknolojiler gelişiyor. Bunlar arasında bizim geliştirdiğimiz yöntemin temel anlayışı sağlıklı embriyoların sağlıksız embriyolara göre çevrelerini daha farklı değiştirdikleri anlayışına dayanıyor. Embriyoların etrafındaki nutrientleri şekerleri ve amino asitleri alıp metabolize edip atışları ne kadar aktif, ne kadar sağlıklı olduklarının göstergesi olduğunu önerdik. Bunu hastaların ve doktorların kullanabileceği hale getirmek gerekiyordu. Şu anda bir şirket tarafından piyasaya sürüldü. FDI tarafından onay alma aşamasına varabilen tek embriyo teknolojisidir.


Bu proteinin dışarıdan kişiye verilebilmesi mümkün olacak mı?
Aslında mümkün. Farelerle ilgili çalışmalarımızda bunu gösteren bulgular elde ettik. Ancak proteinin dışarıda hazırlanıp insana verilebilmesi teoride mümkün görünse de pratikte biraz daha sürece ihtiyacımız var. Bunlar bugün, yarın olacak şeyler değil. Şimdiki amacımız proteinin insana dışarıdan verilebilmesi.

‘Yaşayabilirlik endeksi’ yöntemi hakkında bilgi verir misiniz?
‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle, embriyodan tek bir parça alıp onu analiz edip genetik anomalilerinin olup olmadığını kontrol eden bir yöntem var ki o da. Önceden boyama yöntemiyle 23 çift kromozomun 12 tanesini boyayabiliyoruz. En iyi ihtimalle, önce çok çalışıyormuş gibi düşünüyorduk. Ancak bunun işe yaramadığı ortaya çıktı. Ama şimdi gelişen teknoloji ile birlikte bir hücreyi alıp bu hücrenin 23 kromozomunu alıp kusursuz bir şekilde bakma imkanına sahibiz. Bu olunca da yüzde 97 kusursuz bakma imkanı çıktı. İyi bir etkisini göreceğiz. İnvaziv yani embriyoyu delip 8 hücreli embriyodan bir tanesini kopartıp almak gerekiyor. Bunun yüzde 15 kadar embriyonun ölümüne neden oluyor ama kalıcı etkisi olmuyor. Bunun ne kadar güvenli olduğu ile ilgili uzun süreli çalışmalar gerekiyor.

Hangi hastalıklar saptanabilecek?
Genetik ve genetik lokasyonu hastalıkların hepsini insan genomundaki. Hepsini aynı anda saptayamazsınız. Mesela bir ailenin hastalık öyküsü alınarak şüphelenilen hastalıklara bakılarak tespit edilebilir. Embriyolardan birer tane hücre alıp, o mutasyonun olup olmadığına bakıp mutasyonu olmayan embriyoları seçip transfer edilebilir. Bu yapılabiliyor.
Down sendromu kromozom sayısına bağlı bir hastalık, 21 numaralı kromozomdan 2 tane olması gerekirken 3 tane olunca Down sendromu oluyor. Sistik fibroza veya Talasemi’de ise kromozomun üzerinde aramak daha zor bir iş. Yeri daha önce birisi tarafından keşfedilmişse ama bazı hastalıklar var. Genetik olduğunu düşünüyorsunuz. Genomdaki yerini bilmiyorsunuz. PCD yöntemi ile yapılabiliyor.

“ ‘YAŞAYABİLİRLİK ENDEKSİ’ İLE EN UYGUN EMBRİYO SEÇİLEBİLİYOR”

Yale Üniversitesi ‘Kısırlık ve Donör Ünitesi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Emre Seli’nin Araştırma Başkanlığı’nı yürüttüğü en uygun embriyoyu seçme yöntemi dünyada ve Türkiye’de de kullanılmaya başlandı. ‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle anne adayının rahmine yerleştirilecek en uygun embriyo incelenerek seçilebiliyor.

İnsanlarda eksikliğinde kısırlığa neden olan proteini bulan ABD Yale Üniversitesi Kısırlık ve Donör Ünitesi Bölüm Başkanı olan Doç. Dr. Emre Seli, 8. Ulusal Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde Sağlık Dergisi’ne, üreme konusundaki çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu. Başkanlığını yürüttüğü ekiple birlikte, tüm canlılarda üremeyi kontrol eden proteini keşfeden Doç. Dr. Seli, şimdi bu proteinin dışarıda yapılarak anne adayına takviye edilmesiyle ilgili çalışmalarını sürdürüyor. ‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle anne adayının rahmine yerleştirilecek en uygun embriyonun incelenerek seçilebileceğini belirten Doç. Dr. Seli, FDI tarafından onay alma aşamasına varabilen tek embriyo teknolojisi olduğunu bildirdi.

Keşfettiğiniz protein nedir? Bu proteinin ne gibi işlevi var?
İnfertilite tedavisinde iki ana problem var. Birincisi ve en önemlisi pek çok şeye çözümümüz var ama kadının yaşlanmasına çözümümüz yok. Yumurta kalitesi bozulduğu zaman yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Her ne kadar tüp bebek çok başarılı da olsa bugün bizim elimizde yumurtanın veya spremin kalitesini arttıracak hiçbir yöntem yok. Sonuçta sperm ile yumurtayı bir araya getiriyoruz. Onları daha sağlıklı yapabileceğimiz bir şey yok. Yumurta ile spermin bir araya gelip oluşturduğu embriyonun ilk büyüme günlerinde erkeğin hiçbir katkısının olmadığını belirledik. İlk birkaç günlük bölünmelerde sadece annenin proteinleri söz sahibidir. Biz anneden gelen üreme mesajlarını koordine eden ve gönderen proteini bulduk. Eğer bu protein olmazsa anneye üre komutu gitmiyor ve kısırlık yaşanıyor.

Nasıl bir çalışma yürüttünüz?
İnfertilite tedavisinde en önemli yöntem tüp bebeğin çalışma yöntemi bir yerine birden fazla embriyo yaratıp o embriyoları invitro ortamda yarıştırıp, aralarından en iyiyi ya da iyilerini seçip rahme yerleştirmek. Bugüne kadar en hızlı bölünen embriyoların en sağlıklı olduğunu varsayılarak, daha objektif ve daha tekrarlanabilir yöntemlerin kullanılabileceğine inanılıyor. Şu anda bir takım teknolojiler gelişiyor. Bunlar arasında bizim geliştirdiğimiz yöntemin temel anlayışı sağlıklı embriyoların sağlıksız embriyolara göre çevrelerini daha farklı değiştirdikleri anlayışına dayanıyor. Embriyoların etrafındaki nutrientleri şekerleri ve amino asitleri alıp metabolize edip atışları ne kadar aktif, ne kadar sağlıklı olduklarının göstergesi olduğunu önerdik. Bunu hastaların ve doktorların kullanabileceği hale getirmek gerekiyordu. Şu anda bir şirket tarafından piyasaya sürüldü. FDI tarafından onay alma aşamasına varabilen tek embriyo teknolojisidir.


Bu proteinin dışarıdan kişiye verilebilmesi mümkün olacak mı?
Aslında mümkün. Farelerle ilgili çalışmalarımızda bunu gösteren bulgular elde ettik. Ancak proteinin dışarıda hazırlanıp insana verilebilmesi teoride mümkün görünse de pratikte biraz daha sürece ihtiyacımız var. Bunlar bugün, yarın olacak şeyler değil. Şimdiki amacımız proteinin insana dışarıdan verilebilmesi.

‘Yaşayabilirlik endeksi’ yöntemi hakkında bilgi verir misiniz?
‘Yaşayabilirlik endeksi’ olarak adlandırılan bu yöntemle, embriyodan tek bir parça alıp onu analiz edip genetik anomalilerinin olup olmadığını kontrol eden bir yöntem var ki o da. Önceden boyama yöntemiyle 23 çift kromozomun 12 tanesini boyayabiliyoruz. En iyi ihtimalle, önce çok çalışıyormuş gibi düşünüyorduk. Ancak bunun işe yaramadığı ortaya çıktı. Ama şimdi gelişen teknoloji ile birlikte bir hücreyi alıp bu hücrenin 23 kromozomunu alıp kusursuz bir şekilde bakma imkanına sahibiz. Bu olunca da yüzde 97 kusursuz bakma imkanı çıktı. İyi bir etkisini göreceğiz. İnvaziv yani embriyoyu delip 8 hücreli embriyodan bir tanesini kopartıp almak gerekiyor. Bunun yüzde 15 kadar embriyonun ölümüne neden oluyor ama kalıcı etkisi olmuyor. Bunun ne kadar güvenli olduğu ile ilgili uzun süreli çalışmalar gerekiyor.

Hangi hastalıklar saptanabilecek?
Genetik ve genetik lokasyonu hastalıkların hepsini insan genomundaki. Hepsini aynı anda saptayamazsınız. Mesela bir ailenin hastalık öyküsü alınarak şüphelenilen hastalıklara bakılarak tespit edilebilir. Embriyolardan birer tane hücre alıp, o mutasyonun olup olmadığına bakıp mutasyonu olmayan embriyoları seçip transfer edilebilir. Bu yapılabiliyor.
Down sendromu kromozom sayısına bağlı bir hastalık, 21 numaralı kromozomdan 2 tane olması gerekirken 3 tane olunca Down sendromu oluyor. Sistik fibroza veya Talasemi’de ise kromozomun üzerinde aramak daha zor bir iş. Yeri daha önce birisi tarafından keşfedilmişse ama bazı hastalıklar var. Genetik olduğunu düşünüyorsunuz. Genomdaki yerini bilmiyorsunuz. PCD yöntemi ile yapılabiliyor.