TIBBIN DUAYENLERİ: DİNÇER FIRAT

Ulusal Kanser Kongrelerini başlatanlardan, ulusal ve uluslararası birçok ödül alan, Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Kurucularından Prof. Dr. Dinçer Fırat, onkoloji alanındaki başarılı çalışmalarını, yazdığı kitapları, yeni projelerini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı.

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün kurucusu olan Prof. Dr. Dinçer Fırat, onkoloji alanında ülkemizde birçok ilke imza atmasının yanında yurt dışında da ülkemizi başarıyla temsil ediyor. “Hekimlik bir sanattır” diyerek öğrenilen bilgilerin dışında karar vermenin ve hastaya muamelenin tecrübeyle edinildiğini söyleyen Prof. Dr. Fırat, şu günlerde yeni bir proje üzerine çalışıyor. Kendi ağzından onkoloji alanındaki başarılarını, hayatını ve çalışmalarını dile getiren Prof. Dr. Fırat şunları anlattı:”5 Şubat 1932 yılında Malatya’da doğdum. Babam doktor ve milletvekili olan Hikmet Fırat, annem ise İstanbul hanım efendisi Şefika Fırat. Avukat ağabeyim ve ressam ablam ile birlikte 3 kardeşiz.

İlkokulu Elazığ’da, ortaokulu Malatya’da bitirdim. İlkokul üçüncü sınıftayken hocam beşinci sınıfa götürür sorularını çözdürürdü. Ortaokulda bir kez ikmale kaldım, o da coğrafya dersindendi. Babam milletvekili seçildiği için lise öğrenimimi de Ankara Atatürk Lisesinde 3 yıl üst üste birincilikle tamamladım. Sonrasında da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni de birincilikle bitirdim. Babamın vasiyeti üzerine politikaya hiç girmedim.

Queens Hospital Center’da Onkoloji Direktörlüğü Yaptım
1950’li yıllardan itibaren pek çok hekim eğitim görmeye ABD’ye gitti, zaten Amerika’da da doktor açığı vardı. Ancak ben, Fransızca okuduğum için Fransa’ya gitmeyi tercih ettim. Bilgi anlamında yetişmişiz ancak, pratiğimiz azdı. Tıp fakültesinde okurken 300 kişinin üzerinde öğrenci alınmıştı ki bu 100 kişinin üzerinde olmamalı. Durum öyle olunca pratik eğitim iyi verilemiyor. Amerika’ya doğru düzgün damar iğnesi yapmadan gittik. Cerrahi branşları düşünmedim. Genel ve kapsamlı bir branş olsun istedim. Hotel Dieu de Paris’te iç hastalıkları asistanı olarak bir yıl çalıştım. 1956 yılında Kanada’ya giderek önce Hospital General de Vardun’da iç hastalıkları eğitimime devam ettim. Sonra da Institu de Cardiologie de Montreal ’de kardiyoloji çalıştım. O sırada onkoloji ilgimi çekti, ABD Buffalo kentinde Roswell Park Memorial Institut’de 2 yıl asistanlıktan sonra Türkiye’ye döndüm, iç hastalıkları uzmanlığımı alıp askerliğimi yaptım. Türkiye’de kalmayı düşündüm ancak, onkoloji alanında çalışma imkanı yoktu. Tekrar Amerika’ya dönüp iki yıl daha kanser araştırmalarında çalıştım. 1963 yılında da New York’da Queens Hospital Center’ın Onkoloji Direktörlüğe atandım.

Eşim Ayşe Gülsen ile 1966 yılında doçentlik sınavı için Türkiye’ye geldiğimde akrabalar vasıtasıyla tanıştım. Herkes sınava çalışırken ben, eşimle görüşüyordum. Fransızca öğretmeni olan eşimle 6 ay kadar nişanlı kaldık ve bu süre zarfında mektuplaştık. Eşimin, Fransızca bilmesi en başta ortak noktamız oldu. Türkiye’de evlendim, Amerika’ya gittik ve sonrasında 2 çocuğumuz oldu. Kızım Belma Evin, bankacı oldu ve bir hekim ile evlendi. Oğlum Selim Yusuf ise Radyasyon Onkoloğu olarak Amerika’da doktorluk yapıyor. Bir tane de torunum var.

Türkiye’ye Dönüş Sonrası Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Ünitesi Kurucusu ve Başkanlığını Yaptım
Amerika’da bir gün İhsan Doğramacı Hoca aradı, onkoloji alanında imkanların değiştiğini söyledi ve dönmemizi teklif etti. Ben de ülkemde yaşamayı istedim hep. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesine katıldım. Amerika’da 7 yıllık doçent olmama rağmen burada profesörlük için en az 1 yıl doçent olarak görev yapma şartı vardı. 1974 yılında da profesörlüğe atandım. Şeref Zileli hocanın büyük teşvikiyle Onkoloji Ünitesi’ni kurma çalışmalarına başladık. Ben Amerika’daki gibi olacağını düşündüm. Beni orada direktör olarak çağırdıkları zaman bölümüm, laboratuarım ve sekreterim hazırdı. Ancak Türkiye’de bir hocanın odasına masa eklendi ve odamız oldu. Başlangıçta benim kullanacağım mikroskop bile yoktu. Evden babamın mikroskobunu getirmiştim.

Önce Bir Vizyonunuz Olmalı
Hep aklımda bir amaç vardı. Amerika’da yaşarken, neden bunlar bizim ülkemizde olmasın diye düşünürdüm. Hastalarımız hep yurt dışına giderdi. İnsanın önce bir amacı ve vizyonu olmalı. Neleri yapabilirim diye düşünmeli ve yapabileceklerini yapmalı. Onkoloji bölümünü kurduk, hastalarımı görmeye başladım. Sonrasında bölümü farklı yerlere taşıdık.

Enstitü Kurulmadan Müdür Olarak Anıldım
Dünya Sağlık Örgütünün kanser ile ilgili bir toplantısı vardı. Rahmetli İhsan Hocanın yanında gittim. Hep diğer ülkelerin enstitü müdürleri vardı, Türkiye’deki durumu da ben anlattım. Sonrasında İhsan Hoca “Dinçer Fırat’ta bizim enstitünün müdürü” dedi. O ortam bizim geri kalmışlığımızı gösterdi. Onkoloji Enstitüsü’nün bizde de kurulması ile ilgili isteğimi dile getirdim. İhsan Hoca, organize etmemi söyledi. Böylece 1978 yılında Hacettepe Onkoloji Araştırma Enstitüsü kuruldu. Multidisipliner çalışmamız gerekiyordu, ben Tıbbi Onkoloji Bölümündeydim. Namık Çevik hoca Çocuk Onkolojisi Bölümünde, Ali Namık Şener hoca da Radyasyon Onkolojisi Bölümüne bakıyordu. Temel Onkoloji’de ise patoloji’den Turan Kutkam hoca yer aldı. Multidisipliner ilk kanser enstitüsü kağıt üzerinde bile olsa o şekilde kuruldu.
Tübitak tarafından Deneysel Onkoloji ve İmmünolojisi Ünitesi kurucusu ve başkanı oldum. Böylece, yurt dışından gerekli olan deney hayvanlarının gelmesini sağladık.

Hacettepe Onkoloji Hastanesi Açıldı
Onkoloji Enstitüsü binasının yapılması ise şöyle oldu. Bizim sekreter çok akıllıdır. “Bir Bey geldi, üst düzey olduğunu sanıyorum. Bir yakını hastaymış. Sivil giyimli biri sizi görmek istiyor” dedi. O zamanki Kara Kuvvetleri Komutanı Haydar Saltık Paşa, çok mütevazi bir insan. Poliklinikte oturmuş, odamda ağırladım. “Ortam böyle kusura bakmayın imkan yok” dedim. O da “Ortamın değişmesi için Haziran ayı içinde Selimiye Kışlasına gelin görüşelim” dedi. Emin Kansu hoca da bize katılmıştı. Sonrasında birlikte yanına gittik, bizden brifing istedi. Kanser hastalarının durumunu ve hasta yükümüzü anlattık.
Birkaç ay sonra Rektör Bey, beni çağırdı. “Bize bir mektup geldi. Bu nedir?” dedi. Kağıtta; “Devlet planlamadan daha önce iki defa müracaatınız olan bu projeyi neden geliştirmediniz, bir an önce geliştirilmesi ve başlangıç plan ve proje için 60 bin lira para tahsisi yapılmıştır” yazıyordu. Böylece Hacettepe bir yerde görevlendirilmiş oldu. 6 yılda Enstiü ve Poliklinikler açıldı ve 1993 yılında hizmet vermeye başladı.
Onkolojinin yan dal olması da 1982 yılında oluyor. Pediatrik Onkoloji, Medikal Onkoloji ve Cerrahi Onkoloji’nin yan dal olması için büyük uğraş verildi. Ondan önce uzmanlık eğitimi veremiyorduk.

Hasta Evi
Hastaneye gelen hastalar ve yakınlarının geçici konaklamaları için Kanser Kurumu ve Onkoloji Enstitüsü’ne destek amaçlı kurulan vakıf ile “Umut Evi’ni” yaptırdık. Bağışlar sayesinde 20 yataklı bir ev yapıldı.

Hospice Yapacağız Yer Bulamıyoruz
“Hospice” İngiltere başta olmak üzere yurt dışında çok sayıda bulunan, tüm tedavisi bitmiş ancak belirli bir sekel bırakmış kanserli hastaların, konuşma güçlüğü; ağrısı, nefes darlığı olan, evde bakacak kimsesi olmayan hastaların uzun vadeli kalacakları büyük tıbbi bakım istemeyen kuruluşlardır. Hospice için bağış yapacak kişi var ancak yeri bulamadık. Bir de Hospicelerin nasıl ve hangi şartlarda çalışacağına dair Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği yok. Evde bakım yapacağınız hastaların bir merkezde bakılması gibi düşünebilirsiniz. Ülkemizde çok fazla bağış yapılmıyor. Yapanları da iyi değerlendirmek gerek.

Yurduma Vicdan Borcumu Ödedim
Yurt dışında da kalabilirdim ancak, ben ülkeme geleyim bana verilen eğitimin karşılığını vereyim istedim. Bu ülkenin çocuğuyuz, vicdan borcunu ödeyip hizmet edeceksiniz. Türkiye’de olmayan bir şey yapayım istedim ve istediğim gibi oldu.
1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürlüğü’nden emekli oldum. 10 yıldır da Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nün kurucusu olarak çalışıyorum. Onkoloji bilimi ve tedavi seçenekleri yurdumuzda çok gelişti. Artık tedavide yurt dışına gitmeye gerek yok.

Hedef Belirleyin ve Çok Çalışın
Öğrencilik hayatımda pekiyi alayım diye çalışmadım. Çok iyi çalışırdım, hafızamda kuvvetliydi. Sınavlarda sayfa gözümün önüne gelirdi. Tıp 4. Sınıftan sonra yaz tatillerinde hastanede çalışmaya başladım. Amaç edineceksin, çok çalışacaksın ve onu elde etmenin yöntemlerine bakacaksın. Gerçekçi hedefler belirlerim. Nereye varmak istediğimi iyi belirlerim. Martin Luther King’in “Benim bir rüyam var” dediği gibi diyebilmelisiniz. Amaç edinin, onu gerçekleştirmek için yol belirleyin, çalışın. Mutlaka bir hobi edinin.

İş Yerindeki Sorunları Kapıdan Çıkarken Bırakırım, Eve Yansıtmam!
Hastalarımıza faydalı olmaya çalışıyoruz. En iyi hizmeti vermeye gayret ediyoruz. Birçok dram yaşanıyor. Hasta ne kadar süre yaşayacağını sorar, ben kimseye ömür biçmemişimdir. Bu hem bilimsel hem de etik olarak yanlış. Tedavisi var, sana onu uygulayalım. “Hastalığı durdurmaya çalışırız, sende bizimle beraber söylediklerimizi yaparsan başarırız” denmeli. Onkolojide hekimler kendilerini soyutlamalı. Yoksa tükenmişlik sendromuna girebilirler. İş yerindeki sorunları kapıdan çıkarken bırakırım, eve yansıtmam! Yorgunsam mutlaka kitap okurum, müzik dinlerim. Bahçeyi çok severim, huzur verir bana.

Hiçbir Öğrencim ve Asistanıma, Ne Yüksek Sesle Konuşmuşumdur Ne de Bağırmışımdır
Ben çok güler yüzlü değilimdir. Hacettepe Onkolojide ilk senelerimdi. Bir gün muzip öğrenciler birleşip birini dolduruşa getirmişler. Dinçer Hoca vizitte kötü fırçalar. Sen, “Bu hastanın günlük kan sayımlarını bileceksin” sorar demişler. Bazen sorarım ancak, “İlaç verince kanı düştü mü?” diye sorarım. O kadar sonucu ezberleyememiş, eline yazmış. Tesadüfen kan sayımını sordum, “Nasıl düştü mü?” diye. Bir baktım elinden okuyup rakam söylüyor. Dikkatimi çekti, eli mosmor. “Bu ne?” dedim, ben öyle detay sormam. Amacım hastanın gidişatı nedir önemli olan bu. Ancak öğrenciyi öyle korkutmuşlar ki. Hiçbir öğrencim ve asistanıma ne yüksek sesle konuşmuşumdur ne de bağırmışımdır. Kusurları da olsa iyilikle ve özel olarak konuşarak düzeltirim.
En son 2005 yılında Kıbrıs’taki şehitlikte ve oğlumun askerlikte silah yemini töreninde ağladım. Hayatımda en mutlu olduğum anlardan üçü: Onkoloji Enstitüsü’nün açıldığı gün, kızımın evlendiği gün ve bir de oğlumun doçentlik sınavında başarılı olduğu gün.

Türk Onkoloji Grubunun Öncüleri Arasındayım
Türk onkoloji grubunu kurarak bir araştırma ve yayın için birçok verinin süratle toplanması ve daha etkili sonuçlar elde edilmesini sağladık. Grupta sadece onkologlar yoktu, cerrahlar, radyoterapistler, temel bilimciler de vardır. Yani multidisipliner bir gruptur.

“Officier Dans I’Ordre National de Merite” Ödülünü Aldım
Yirmi yıl boyunca Türk- Fransız Kanseroloji günlerini yaptık. Bu ilişkiler sayesinde birçok Türk hekim Fransa’ya gitti. Fransa’dan da hekimler geldi. Fransız Cumhurbaşkanı adına “Officier Dans I’Ordre National de Merite” ödülüne layık görüldüm.
11 kitap yazdım, bunlar arasında Türkiye ve Dünyada Kanser İstatistikleri, Ankara Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü ve Hastanesi, 20. Yüz Yılda Türk Onkolojisi, Türk Onkolojisinin Öncüleri, Ulusal Kanser Kongreleri, Dünden Bugüne Türk Onkoloji Grubu. Hem İngilizce hem de Fransızca kitap yazacak kadar dil biliyorum.

Örnek İsimler: Dr. Hamdi Suat Aknar, Hulusi Behçet, Cemil Topuzlu Paşa
Dr. Hamdi Suat Aknar, 1902 yılında Almanya’da tahsilini tamamlamış, Türkiye’de kanser araştırmaları, patoloji arşivleri yani kanserle ilgili cerrahi dışındaki konularla ilgilenen ilk isimdir. İlk kanser derneğini de o kurmuştur. Ama sonra kapandı. Hulusi Behçet, Cemil Topuzlu Paşa öğrenim için yurt dışına gitmiş, onlar da en iyisini öğrenip Türkiye’ye bir şeyler getirmek istemişlerdir.

Uzun Evlilik: Sevgi, Saygı ve Hoşgörü
Uzun evlilik için öncelikle sevgi gerekir, karşılıklı saygı olmalıdır. Eşinizin fikrine ve zevkine saygı göstereceksiniz. Münakaşadan kaçınmak, işi fazla uzatmadan tatlıya bağlamak önemlidir.

Her Hekimin Okuması Gereken Kitaplar
Aleksandr Soljenitsin’in “Kanserliler Koğuşu”nu her onkoloğun okuması gerekir. Elisabeth Kübler-Ross’un “Ölüm ve Ölmek Üzerine” kitabını tüm hekimlerin okumasını tavsiye ederim. Kitabı okuduktan sonra hastaların psikolojilerini daha iyi anlıyorsunuz. Hasta “Doktor benimle sonuna kadar beraber misin?” diye sorar. “Evet” diyeceksiniz. Ağrısını tedavi edeceksiniz, dertlerine tercüman olmak lazım. Sevdiğim filmler arasında da Kazablanka, Baba, Rüzgar Gibi Geçti ve Avcı yer alıyor.

3Y Kuralına Dikkat Ederim
Yemek konusunda 3Y kuralım vardır. “Yediğinin Yarısını Ye” şeklinde rejim uyguluyorum. Dengeli beslenmeye dikkat ederim. Malatyalı olarak meyveyi çok severim. Sigarayı yıllar önce bıraktım.”

TIBBIN DUAYENLERİ: DİNÇER FIRAT

Ulusal Kanser Kongrelerini başlatanlardan, ulusal ve uluslararası birçok ödül alan, Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Kurucularından Prof. Dr. Dinçer Fırat, onkoloji alanındaki başarılı çalışmalarını, yazdığı kitapları, yeni projelerini ve hayatını Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e anlattı.

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün kurucusu olan Prof. Dr. Dinçer Fırat, onkoloji alanında ülkemizde birçok ilke imza atmasının yanında yurt dışında da ülkemizi başarıyla temsil ediyor. “Hekimlik bir sanattır” diyerek öğrenilen bilgilerin dışında karar vermenin ve hastaya muamelenin tecrübeyle edinildiğini söyleyen Prof. Dr. Fırat, şu günlerde yeni bir proje üzerine çalışıyor. Kendi ağzından onkoloji alanındaki başarılarını, hayatını ve çalışmalarını dile getiren Prof. Dr. Fırat şunları anlattı:”5 Şubat 1932 yılında Malatya’da doğdum. Babam doktor ve milletvekili olan Hikmet Fırat, annem ise İstanbul hanım efendisi Şefika Fırat. Avukat ağabeyim ve ressam ablam ile birlikte 3 kardeşiz.

İlkokulu Elazığ’da, ortaokulu Malatya’da bitirdim. İlkokul üçüncü sınıftayken hocam beşinci sınıfa götürür sorularını çözdürürdü. Ortaokulda bir kez ikmale kaldım, o da coğrafya dersindendi. Babam milletvekili seçildiği için lise öğrenimimi de Ankara Atatürk Lisesinde 3 yıl üst üste birincilikle tamamladım. Sonrasında da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni de birincilikle bitirdim. Babamın vasiyeti üzerine politikaya hiç girmedim.

Queens Hospital Center’da Onkoloji Direktörlüğü Yaptım
1950’li yıllardan itibaren pek çok hekim eğitim görmeye ABD’ye gitti, zaten Amerika’da da doktor açığı vardı. Ancak ben, Fransızca okuduğum için Fransa’ya gitmeyi tercih ettim. Bilgi anlamında yetişmişiz ancak, pratiğimiz azdı. Tıp fakültesinde okurken 300 kişinin üzerinde öğrenci alınmıştı ki bu 100 kişinin üzerinde olmamalı. Durum öyle olunca pratik eğitim iyi verilemiyor. Amerika’ya doğru düzgün damar iğnesi yapmadan gittik. Cerrahi branşları düşünmedim. Genel ve kapsamlı bir branş olsun istedim. Hotel Dieu de Paris’te iç hastalıkları asistanı olarak bir yıl çalıştım. 1956 yılında Kanada’ya giderek önce Hospital General de Vardun’da iç hastalıkları eğitimime devam ettim. Sonra da Institu de Cardiologie de Montreal ’de kardiyoloji çalıştım. O sırada onkoloji ilgimi çekti, ABD Buffalo kentinde Roswell Park Memorial Institut’de 2 yıl asistanlıktan sonra Türkiye’ye döndüm, iç hastalıkları uzmanlığımı alıp askerliğimi yaptım. Türkiye’de kalmayı düşündüm ancak, onkoloji alanında çalışma imkanı yoktu. Tekrar Amerika’ya dönüp iki yıl daha kanser araştırmalarında çalıştım. 1963 yılında da New York’da Queens Hospital Center’ın Onkoloji Direktörlüğe atandım.

Eşim Ayşe Gülsen ile 1966 yılında doçentlik sınavı için Türkiye’ye geldiğimde akrabalar vasıtasıyla tanıştım. Herkes sınava çalışırken ben, eşimle görüşüyordum. Fransızca öğretmeni olan eşimle 6 ay kadar nişanlı kaldık ve bu süre zarfında mektuplaştık. Eşimin, Fransızca bilmesi en başta ortak noktamız oldu. Türkiye’de evlendim, Amerika’ya gittik ve sonrasında 2 çocuğumuz oldu. Kızım Belma Evin, bankacı oldu ve bir hekim ile evlendi. Oğlum Selim Yusuf ise Radyasyon Onkoloğu olarak Amerika’da doktorluk yapıyor. Bir tane de torunum var.

Türkiye’ye Dönüş Sonrası Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Ünitesi Kurucusu ve Başkanlığını Yaptım
Amerika’da bir gün İhsan Doğramacı Hoca aradı, onkoloji alanında imkanların değiştiğini söyledi ve dönmemizi teklif etti. Ben de ülkemde yaşamayı istedim hep. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesine katıldım. Amerika’da 7 yıllık doçent olmama rağmen burada profesörlük için en az 1 yıl doçent olarak görev yapma şartı vardı. 1974 yılında da profesörlüğe atandım. Şeref Zileli hocanın büyük teşvikiyle Onkoloji Ünitesi’ni kurma çalışmalarına başladık. Ben Amerika’daki gibi olacağını düşündüm. Beni orada direktör olarak çağırdıkları zaman bölümüm, laboratuarım ve sekreterim hazırdı. Ancak Türkiye’de bir hocanın odasına masa eklendi ve odamız oldu. Başlangıçta benim kullanacağım mikroskop bile yoktu. Evden babamın mikroskobunu getirmiştim.

Önce Bir Vizyonunuz Olmalı
Hep aklımda bir amaç vardı. Amerika’da yaşarken, neden bunlar bizim ülkemizde olmasın diye düşünürdüm. Hastalarımız hep yurt dışına giderdi. İnsanın önce bir amacı ve vizyonu olmalı. Neleri yapabilirim diye düşünmeli ve yapabileceklerini yapmalı. Onkoloji bölümünü kurduk, hastalarımı görmeye başladım. Sonrasında bölümü farklı yerlere taşıdık.

Enstitü Kurulmadan Müdür Olarak Anıldım
Dünya Sağlık Örgütünün kanser ile ilgili bir toplantısı vardı. Rahmetli İhsan Hocanın yanında gittim. Hep diğer ülkelerin enstitü müdürleri vardı, Türkiye’deki durumu da ben anlattım. Sonrasında İhsan Hoca “Dinçer Fırat’ta bizim enstitünün müdürü” dedi. O ortam bizim geri kalmışlığımızı gösterdi. Onkoloji Enstitüsü’nün bizde de kurulması ile ilgili isteğimi dile getirdim. İhsan Hoca, organize etmemi söyledi. Böylece 1978 yılında Hacettepe Onkoloji Araştırma Enstitüsü kuruldu. Multidisipliner çalışmamız gerekiyordu, ben Tıbbi Onkoloji Bölümündeydim. Namık Çevik hoca Çocuk Onkolojisi Bölümünde, Ali Namık Şener hoca da Radyasyon Onkolojisi Bölümüne bakıyordu. Temel Onkoloji’de ise patoloji’den Turan Kutkam hoca yer aldı. Multidisipliner ilk kanser enstitüsü kağıt üzerinde bile olsa o şekilde kuruldu.
Tübitak tarafından Deneysel Onkoloji ve İmmünolojisi Ünitesi kurucusu ve başkanı oldum. Böylece, yurt dışından gerekli olan deney hayvanlarının gelmesini sağladık.

Hacettepe Onkoloji Hastanesi Açıldı
Onkoloji Enstitüsü binasının yapılması ise şöyle oldu. Bizim sekreter çok akıllıdır. “Bir Bey geldi, üst düzey olduğunu sanıyorum. Bir yakını hastaymış. Sivil giyimli biri sizi görmek istiyor” dedi. O zamanki Kara Kuvvetleri Komutanı Haydar Saltık Paşa, çok mütevazi bir insan. Poliklinikte oturmuş, odamda ağırladım. “Ortam böyle kusura bakmayın imkan yok” dedim. O da “Ortamın değişmesi için Haziran ayı içinde Selimiye Kışlasına gelin görüşelim” dedi. Emin Kansu hoca da bize katılmıştı. Sonrasında birlikte yanına gittik, bizden brifing istedi. Kanser hastalarının durumunu ve hasta yükümüzü anlattık.
Birkaç ay sonra Rektör Bey, beni çağırdı. “Bize bir mektup geldi. Bu nedir?” dedi. Kağıtta; “Devlet planlamadan daha önce iki defa müracaatınız olan bu projeyi neden geliştirmediniz, bir an önce geliştirilmesi ve başlangıç plan ve proje için 60 bin lira para tahsisi yapılmıştır” yazıyordu. Böylece Hacettepe bir yerde görevlendirilmiş oldu. 6 yılda Enstiü ve Poliklinikler açıldı ve 1993 yılında hizmet vermeye başladı.
Onkolojinin yan dal olması da 1982 yılında oluyor. Pediatrik Onkoloji, Medikal Onkoloji ve Cerrahi Onkoloji’nin yan dal olması için büyük uğraş verildi. Ondan önce uzmanlık eğitimi veremiyorduk.

Hasta Evi
Hastaneye gelen hastalar ve yakınlarının geçici konaklamaları için Kanser Kurumu ve Onkoloji Enstitüsü’ne destek amaçlı kurulan vakıf ile “Umut Evi’ni” yaptırdık. Bağışlar sayesinde 20 yataklı bir ev yapıldı.

Hospice Yapacağız Yer Bulamıyoruz
“Hospice” İngiltere başta olmak üzere yurt dışında çok sayıda bulunan, tüm tedavisi bitmiş ancak belirli bir sekel bırakmış kanserli hastaların, konuşma güçlüğü; ağrısı, nefes darlığı olan, evde bakacak kimsesi olmayan hastaların uzun vadeli kalacakları büyük tıbbi bakım istemeyen kuruluşlardır. Hospice için bağış yapacak kişi var ancak yeri bulamadık. Bir de Hospicelerin nasıl ve hangi şartlarda çalışacağına dair Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği yok. Evde bakım yapacağınız hastaların bir merkezde bakılması gibi düşünebilirsiniz. Ülkemizde çok fazla bağış yapılmıyor. Yapanları da iyi değerlendirmek gerek.

Yurduma Vicdan Borcumu Ödedim
Yurt dışında da kalabilirdim ancak, ben ülkeme geleyim bana verilen eğitimin karşılığını vereyim istedim. Bu ülkenin çocuğuyuz, vicdan borcunu ödeyip hizmet edeceksiniz. Türkiye’de olmayan bir şey yapayım istedim ve istediğim gibi oldu.
1999 yılında Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürlüğü’nden emekli oldum. 10 yıldır da Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nün kurucusu olarak çalışıyorum. Onkoloji bilimi ve tedavi seçenekleri yurdumuzda çok gelişti. Artık tedavide yurt dışına gitmeye gerek yok.

Hedef Belirleyin ve Çok Çalışın
Öğrencilik hayatımda pekiyi alayım diye çalışmadım. Çok iyi çalışırdım, hafızamda kuvvetliydi. Sınavlarda sayfa gözümün önüne gelirdi. Tıp 4. Sınıftan sonra yaz tatillerinde hastanede çalışmaya başladım. Amaç edineceksin, çok çalışacaksın ve onu elde etmenin yöntemlerine bakacaksın. Gerçekçi hedefler belirlerim. Nereye varmak istediğimi iyi belirlerim. Martin Luther King’in “Benim bir rüyam var” dediği gibi diyebilmelisiniz. Amaç edinin, onu gerçekleştirmek için yol belirleyin, çalışın. Mutlaka bir hobi edinin.

İş Yerindeki Sorunları Kapıdan Çıkarken Bırakırım, Eve Yansıtmam!
Hastalarımıza faydalı olmaya çalışıyoruz. En iyi hizmeti vermeye gayret ediyoruz. Birçok dram yaşanıyor. Hasta ne kadar süre yaşayacağını sorar, ben kimseye ömür biçmemişimdir. Bu hem bilimsel hem de etik olarak yanlış. Tedavisi var, sana onu uygulayalım. “Hastalığı durdurmaya çalışırız, sende bizimle beraber söylediklerimizi yaparsan başarırız” denmeli. Onkolojide hekimler kendilerini soyutlamalı. Yoksa tükenmişlik sendromuna girebilirler. İş yerindeki sorunları kapıdan çıkarken bırakırım, eve yansıtmam! Yorgunsam mutlaka kitap okurum, müzik dinlerim. Bahçeyi çok severim, huzur verir bana.

Hiçbir Öğrencim ve Asistanıma, Ne Yüksek Sesle Konuşmuşumdur Ne de Bağırmışımdır
Ben çok güler yüzlü değilimdir. Hacettepe Onkolojide ilk senelerimdi. Bir gün muzip öğrenciler birleşip birini dolduruşa getirmişler. Dinçer Hoca vizitte kötü fırçalar. Sen, “Bu hastanın günlük kan sayımlarını bileceksin” sorar demişler. Bazen sorarım ancak, “İlaç verince kanı düştü mü?” diye sorarım. O kadar sonucu ezberleyememiş, eline yazmış. Tesadüfen kan sayımını sordum, “Nasıl düştü mü?” diye. Bir baktım elinden okuyup rakam söylüyor. Dikkatimi çekti, eli mosmor. “Bu ne?” dedim, ben öyle detay sormam. Amacım hastanın gidişatı nedir önemli olan bu. Ancak öğrenciyi öyle korkutmuşlar ki. Hiçbir öğrencim ve asistanıma ne yüksek sesle konuşmuşumdur ne de bağırmışımdır. Kusurları da olsa iyilikle ve özel olarak konuşarak düzeltirim.
En son 2005 yılında Kıbrıs’taki şehitlikte ve oğlumun askerlikte silah yemini töreninde ağladım. Hayatımda en mutlu olduğum anlardan üçü: Onkoloji Enstitüsü’nün açıldığı gün, kızımın evlendiği gün ve bir de oğlumun doçentlik sınavında başarılı olduğu gün.

Türk Onkoloji Grubunun Öncüleri Arasındayım
Türk onkoloji grubunu kurarak bir araştırma ve yayın için birçok verinin süratle toplanması ve daha etkili sonuçlar elde edilmesini sağladık. Grupta sadece onkologlar yoktu, cerrahlar, radyoterapistler, temel bilimciler de vardır. Yani multidisipliner bir gruptur.

“Officier Dans I’Ordre National de Merite” Ödülünü Aldım
Yirmi yıl boyunca Türk- Fransız Kanseroloji günlerini yaptık. Bu ilişkiler sayesinde birçok Türk hekim Fransa’ya gitti. Fransa’dan da hekimler geldi. Fransız Cumhurbaşkanı adına “Officier Dans I’Ordre National de Merite” ödülüne layık görüldüm.
11 kitap yazdım, bunlar arasında Türkiye ve Dünyada Kanser İstatistikleri, Ankara Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü ve Hastanesi, 20. Yüz Yılda Türk Onkolojisi, Türk Onkolojisinin Öncüleri, Ulusal Kanser Kongreleri, Dünden Bugüne Türk Onkoloji Grubu. Hem İngilizce hem de Fransızca kitap yazacak kadar dil biliyorum.

Örnek İsimler: Dr. Hamdi Suat Aknar, Hulusi Behçet, Cemil Topuzlu Paşa
Dr. Hamdi Suat Aknar, 1902 yılında Almanya’da tahsilini tamamlamış, Türkiye’de kanser araştırmaları, patoloji arşivleri yani kanserle ilgili cerrahi dışındaki konularla ilgilenen ilk isimdir. İlk kanser derneğini de o kurmuştur. Ama sonra kapandı. Hulusi Behçet, Cemil Topuzlu Paşa öğrenim için yurt dışına gitmiş, onlar da en iyisini öğrenip Türkiye’ye bir şeyler getirmek istemişlerdir.

Uzun Evlilik: Sevgi, Saygı ve Hoşgörü
Uzun evlilik için öncelikle sevgi gerekir, karşılıklı saygı olmalıdır. Eşinizin fikrine ve zevkine saygı göstereceksiniz. Münakaşadan kaçınmak, işi fazla uzatmadan tatlıya bağlamak önemlidir.

Her Hekimin Okuması Gereken Kitaplar
Aleksandr Soljenitsin’in “Kanserliler Koğuşu”nu her onkoloğun okuması gerekir. Elisabeth Kübler-Ross’un “Ölüm ve Ölmek Üzerine” kitabını tüm hekimlerin okumasını tavsiye ederim. Kitabı okuduktan sonra hastaların psikolojilerini daha iyi anlıyorsunuz. Hasta “Doktor benimle sonuna kadar beraber misin?” diye sorar. “Evet” diyeceksiniz. Ağrısını tedavi edeceksiniz, dertlerine tercüman olmak lazım. Sevdiğim filmler arasında da Kazablanka, Baba, Rüzgar Gibi Geçti ve Avcı yer alıyor.

3Y Kuralına Dikkat Ederim
Yemek konusunda 3Y kuralım vardır. “Yediğinin Yarısını Ye” şeklinde rejim uyguluyorum. Dengeli beslenmeye dikkat ederim. Malatyalı olarak meyveyi çok severim. Sigarayı yıllar önce bıraktım.”