REÇETE 2010

Birinci basamak sağlık hizmetleri sunumunda en çok karşılaşılan hastalıklara ağırlık verilerek hazırlanan“Reçete 2010” Doç. Dr. Oktay Sarı editörlüğünde uzmanlık dallarına göre sınıflandırılarak, mümkün olduğunca tekrardan kaçınılmış.
Birinci basamak sağlık hizmetleri sunumunda en çok karşılaşılan hastalıklara ağırlık verilerek, ilaç etken maddelerinin yanı sıra ticari isimlerin de sunulduğu “Reçete 2010” kitabı, Doç. Dr. Oktay Sarı editörlüğünde yayınlanarak Atlas Kitabevi aracılığıyla dağıtılıyor. Genç hekimler için çok önemli bir boşluğu dolduracak olan Reçete 2010 kitabını, benzerlerinden ayıran en önemli özellik, uzmanlık gerektiren ve birinci basamakta çok gerekli olmayan bilgilerden arındırılmış olması. Gerekli olan bilgilere kolay ulaşılabilmesi amacıyla kitapta, konular uzmanlık dallarına göre sınıflandırılıp, mümkün olduğunca tekrardan kaçınılmış.
Doç. Dr. Oktay Sarı, Reçete 2010 kitabı hakkında Sağlık Dergisi’ne bilgi verdi.
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1995’de Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığım Nükleer Tıp uzmanlık eğitimini 1999 yılında tamamladım. 2000 yılından beri de Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım. Fakültemde Dekan yardımcılığı ve Başhekim yardımcılığı görevlerinde bulundum, ayrıca birçok kurul ve komisyonda yer aldım. Konya Tabip Odasında Genel Sekreterlik ve Onur Kurulu üyeliği de dâhil olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yönetim kurulu üyeliklerinde bulundum. Halen Türkiye Nükleer Tıp Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim.
Kitabı yazmanızdaki etken nedir?
Tıp Fakültesini bitirdikten sonra neredeyse hekimlerin tamamının yaşadığı, “hangi hastalıkta hangi reçeteyi yazacağım” korkusudur. Çünkü tıp eğitiminde ilaçların etken maddeleri öğretilir, piyasa isimlerinden pek bahsedilmez. Staj dönemlerinde öğrenilmesi gereken hekimlik pratiği ise maalesef TUS’a kurban gitmektedir. 3-5 aylık bir eforla geçiştirilebilecek TUS dönemi, aynen ilköğretim öğrencilerinin yıllarını SBS’ye adamaları gibi, tıp öğrencilerinin de en önemli zaman dilimi olan staj dönemini ellerinden almakta. İstemesek de gerçek bu. Ama herkes TUS’u kazanamıyor ve böyle olması da gerekli zaten. Genç hekimin elinde ona yol gösterecek bir eserin olması gerekli. Zaten daha önceden de benzer örnekler vardı. Ancak kiminin kapsamı daha geniş, kiminin ise oldukça dardı. Ne eksik ne fazla, hekimin ihtiyacına cevap verecek bir “Reçete” kitabının gerekli olduğunu düşünerek yola çıktık. Ben kitapta edisyon görevini üstlendim. Bu işin sanıldığı kadar kolay olmadığını da bu süreçte anladım. Gelen yazıları ortak bir dilde buluşturmak, imla hataları da dâhil olmak üzere tüm hataları düzeltmeye çalışmak, fazla bilgileri çıkartmak editörün görevleri arasında. Yaptığımız bu işte de genel olarak başarılı olduğumuzu düşünüyorum. 2.baskının yayına hazırlanmış olmasından da mutluluk duyuyorum.

Kitapta okura verilmek istenen nedir?

Kitap bir başvuru kitabı. Yani ihtiyaç hâlinde bakılması gereken bir kaynak. Tabii ki isteyenler baştan sona okuyup eksikliklerini tamamlayabilirler. Aile hekiminin görevi gerçekten zor. Tüm reçeteleri aklında tutması ve bunları güncelleyebilmesi kolay bir iş değil. Kitabın amacı bu konuda hekime yardımcı olabilmek. Kitap güncellendiği sürece de fonksiyonunu yitirmeyeceği düşüncesindeyim.
Okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
İnternet kullanımının yaygınlaşması ve televizyon izleme oranlarının artması neticesinde ülkemizde kitap okuma oranı çok düştü. Üniversite öğrencilerinin, üniversite mezunlarının, hekimlerin, özellikle de akademisyenlerin çok kitap okuması ve bilgilerini popüler kültür araçlarına değil de yazılı eserlere dayandırması gerektiğini düşünüyorum. İnsanın en çok vakit harcadığı uğraşının da kitap okumak olması gerekir. Kâğıdın yerini alacak başka bir nesne yok bana göre. Bu bağlamda e-kitaplara da çok sıcak bakamıyorum. Hiçbir zaman basılı bir eserin yerini almıyor. Dolayısıyla şunu savunuyorum: Entelektüel olması gereken kesimlerden biri olan hekimler bilgilerini mutlaka kitaba dayandırmalı, bunun için de ilgi alanlarına giren eserleri, ayrıca ortak kültür öğeleri olan felsefe ve mantık eserlerini mutlaka okumalıdırlar.
Reçete kitabı ile ilgili nasıl tepkiler aldınız?
Olumsuz bir tepki şu ana kadar ulaşmadı. Kitabın satış rakamlarına bakıldığında da tepkilerin müspet yönde olduğu yönünde izlenim alıyorum.
Kitabınız yazar olarak size neler kazandırdı?
Bu kitaptaki rolüm editörlük. Editörlük kitap yazmak kadar zor. Hatta bazen daha da zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü kitap yazmak tamamen sizin elinizde. Kendi kurgunuz çerçevesinde başlar ve bitirirsiniz. Belki süre uzayabilir, ama süreci yöneten yazardır. Editörlükte ise pek çok kişiye bağımlısınız. Ortaya farklı yazım tarzları, farklı bir dil çıkıyor. Bölümler arasındaki uyumu sağlamanız çok güç olabiliyor. Reçete’nin her iki baskısında da aynı sıkıntıları yaşadım.
Mutlaka herkesin okuması gereken kitap/müzik/film sizce hangisi?
Ülkemiz nüfusunun yaklaşık yarısı 30 yaş altında, yani çok genç bir nüfus. Bunun da ciddi bir kesimi ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerde okuyor. Fakat okuma oranı düşük. İlk başta şunu demek geliyor içimden, “herkes okusun da ne okursa okusun”. Milli eğitim sistemimizin önce bunu başarması gerekiyor. Temel 100 eser gibi projeler de bana göre çok başarılı olamaz. Çünkü dayattığınız kitaplar ya okunmaz ya da okul ödevi diye okunur, o kadar. Okuma seferberliğini devlet sivil toplumu yanına alarak başarabilir. Tekrar ediyorum, herkes okusun da ne okursa okusun.
Sağlık haberciliği üzerine düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Sağlık haberlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Sağlık haberciliği konusunda çok aşama kat etmemiz gerekli. Yıllardır uygulanan bir tıbbi teknik, muhabirlerin başarılı prezantasyonu neticesinde gazetelerin ilk sayfasında kendine yer bulabiliyor ya da yeni uygulamaya konan ve henüz neticeleri bilinmeyen bir tıbbi teknikten övgülerle bahsedilebiliyor. Bunun nedeni galiba çok satış yapan ulusal gazetelerde bile henüz sağlık haberi danışmanlığının olmaması. Haberler sağlık danışmanının denetiminden geçmeden okuyucuya sunulunca ya insanlar çok fazla beklenti içine girebiliyor ya da gereğinden fazla infiale kapılabiliyor. Aynı şey biz hekimler için de geçerli.
Ben sağlık haberleri ile karşılaştığımda eğer benim için önem arz eden bir konu ise araştırıyor ve doğrusunu bulmaya çalışıyorum. Kendi branşımdan örnek vereyim. Bazı tiroid hastalıklarında 1950’lerden beri uygulanan radyoaktif iyot tedavisinin, sanki yeni çıkmış bir tedavi yöntemi gibi sunulduğuna sık sık şahit oluyoruz. Gerçekten çok etkili bir tedavi yöntemi ancak 60 yıldır uygulandığını saklamak da hiç etik değil.
Türkiye’deki çalıştığınız alandaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hekimlikte özgün eserlerin olması gerekenin çok altında üretildiğini gözlemliyorum. Daha kolay olduğu için genellikle çeviri eserler yapılıyor. Bu da şüphesiz önemli. Ama akademisyen hekimlerimiz biraz daha sorumlu olmalı ve herkes en az bir kitabı okuyucuya sunmalı. Kendi deneyimlerini ve anılarını bile aktarsa kârdır. Tıp fakültesi öğrencilerimiz de hocalarının kitabının olmamasından yakınıyor. Ben tıp alanında üretilen kitap yönünden pekiyi durumda olmadığımızı, ama gene de ümidimi yitirmediğimi belirtmek isterim.

ÇEKİLİŞ BAŞLIYOR!

– Blogu izlemeye almak ( yan tarafta siteye katıl yazan yere tık)

– Facebook sayfamı beğenmek (kullanmayanlar için zorunlu değil)
– Bu yazının altına yorum yazmak

Adsız ve mail adresi olmayan yorumlar dikkate alınmayacak. Adınızı ve mail adresinizi yazarsanız memnun olurum.

12 Şubat Pazar  günü saat 23:00’a kadar yorum bırakabilirsiniz. Çekiliş sonucu 13 Şubat Pazartesi sabahı buradan duyurulacaktır.

ÇEKİLİŞİ Nazife Kalfa KAZANDI. ADRESİNİ İLETTİĞİNDE KİTABI GÖNDERECEĞİM