HER 14 KİŞİDEN BİRİ BİPOLAR BOZUKLUĞA YATKIN

Her 14 kişiden birinde bipolar bozukluğa yatkınlık olduğunu belirten Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, “Son çalışmalar bipolar bozukluk sıklığının ayrılmış, boşanmış ya da hiç evlenmemiş bireylerde daha sık olduğu yönünde” dedi.


Manik depresif bozukluk olarak da bilinen  bipolar bozukluk, manik süreçte aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, güçlü, öforik bir dönemi iken, depresif dönemde  sinirlilik, kafa karışıklığı, öfke, kapana kısılma hissi ortaya çıkar. Bu bir öncekine tamamen zıt olan ruh hali depresyon olarak tanımlanır ve üzüntü, ağlama, değersizlik hissi, enerji kaybı, uyku problemleri ortaya çıkabilir.

Bipolar bozukluğu olan bireylerin doğup büyüdükleri ailelerinde yüksek gelir ve eğitim düzeyi saptanırken, kendilerinde düşük sosyoekonomik düzey daha yaygın olarak bildirilmiş. Erken ebeveyn kaybı, çocukluk çağı fiziksel ya da cinsel istismarı, aile içi şiddet bipolar bozukluk için risk faktörleri arasında bildirilmiş. Ancak en güçlü belirleyici bipolar aile öyküsü. Bipolar bireylerin birinci derece akrabalarında bipolarite oranı normal populasyondan 7-8 kat fazla. Kromozom 11 ve 12 de bipolar bozukluk ile ilgili genetik bir lokus tespit edilmiş durumda, ancak çok büyük popülasyonlarda bu öncü bulguların doğrulanması gerekiyor. 

Oxford University Press’in Amerika’da yayınladığı Bipolar kitabı en az 60’ı dünyanın en önde gelen bipolar araştırmacıları olan toplam 114 otör tarfından kaleme alınmış bir eserin birinci editörü olan Prof. Dr. Ayşegül Yıldız ile Bipolar bozukluğun yani Manik Depresif Hastalık ile ilgili konuştuk. 

Hastalığın seyrinden biraz bahsedebilir misiniz? Seyri kişiye göre nasıl farklılıklar gösterebiliyor?
Bipolar bozukluk tekrarlayıcı ve sıklıkla yaşam boyu devam eden bir hastalıktır. Seyri kişiden kişiye değişmekle birlikte, en baskın belirtiler depresif doğada olanlardır. İlk atak çoğu hasta için depresif ataktır. Stres çoğunlukla ilk ataklar için tetikleyicidir. 

Madde kullanımı, uyukusuzluk, aşırı alkol kullanımı, hamilelik de atakları tetikler. Antidepresan ilaçların özellikle eski tip olanları, ilkbahar ya da yaz manik atakları, kış ise depresif atakları davet edebilir. 

Hastaların yaklaşık yüzde 77’sinde manik atak öncesi haberci belirti olarak uykusuzluk başlar. Manik ataklar ortalama 6 ila 12 hafta sürerken, manik depresif, yani karma ataklar ortalama 17 hafta sürer. Hipomanik atakların süresi birkaç haftadan aylara kadar değişir. Bipolar depresif ataklar ise ortalama 11-15 hafta sürer. 

Bipolar hastalarda doğal ve doğal olmayan nedenlerle ölüm hızı normal popülasyonun 2 katıdır. Bipolar bozuklukta gözüken sık ölüm nedenleri arasında kardiyovasküler hastalık, intihar ve kanser yer almaktadır. Bipolar hastaların yüzde 7 -20’si intihar girişiminde bulunduğu, intihar riskinin normal popülasyonun 30 katı olduğu bildirilmiştir. 

Bipolar bozukluklar kimlerde ve nasıl daha çok ortaya çıkıyor, belli bir risk grubu var mı?
Tüm bipolar spektrumu olarak baktığımızda hastalıktan kadınlar ve erkekler eşit oranda etkileniyor. Ancak bipolar I bozukluğun ve eşik altı bipolar yaşantıların erkeklerde, bipolar II bozukluğun da kadınlarda daha sık görüldüğüne dair bulgular mevcut. 

Bipolar seyrinde ise, depresyonun eşlik etmediği manik atakların erkeklerde, depresyonun eşlik ettiği mani/hipomani durumlarının da kadınlarda daha sık görüldüğü bildirilmiş. 
Son çalışmalara göre bipolar bozukluk başlangıcının en üst seviye yaptığı yaş kızlarda da erkeklerde de 14 yaş olup, sonra yavaş yavaş azalır. Bipolar I bozukluk için de en yaygın görülen başlangıç yaşı benzer şekilde ergenlik ya da erken gençlik olup, ortalamaya vurulduğunda karşımıza çıkan yaş 18’dir. 

Bipolar bozuklukları nasıl sınıflayabiliriz?
Bipolar bozukluk genel olarak kabul edilen anlamda tip I ve tip II olarak ikiye ayrılır. Bipolar bozukluk tip I tanısı almak için bir tek manik episod geçirmiş olmak yeterlidir. Ancak hastalık seyrinde manik ataklar kadar depresif ataklar da görülür. 

Bipolar bozukluk tip II’den söz edebilmek için de en az bir hipomanik atak ve en az bir majör depresif atak geçirmiş olmak gerekir. Hipomanik ataklar işlevselliği veya kişiler arası ilişkileri olumlu yönde etkilerken, manik atakta iş veya yaşam anlamında işlevsellikte ya da kişiler arası ilişkilerde bozulma olur. 

Bir de bipolar yelpazesinde yer alan siklotimik bozukluk vardır. Bu da kabaca hastalığın daha kronik ve daha hafif seyreden halidir diyebiliriz. Siklotimik bozuklukta, en az iki yıl boyunca,  çok sayıda tam tanı ölçütlerini karşılamayan hipomani ve depresyon benzeri dönemler olur. 

Bipolar bozukluk için bu genel kabul gören tipler dışında, tip ½’den tip VI’ya dek tanımlamalar da yapılmıştır, ancak bu alt tipler henüz yerleşik tanı kategorilerinde yer almamaktadır. 

Bipolar bozukluklar hangi psikiyatrik hastalıklarla benzerlik gösterir ve karışması söz konusu olabilir. Ayırıcı tanısı nasıldır ve doğru tanı için hekimler nelere dikkat etmelidirler?
Bipolar I bozukluk tanısı alabilmek için kişinin en az bir manik atak geçirmiş olması gerekir. Manik dönem, en bir hafta süreyle taşkın kabarmış veya hassas bir duyguduruma eşlik eden artmış aktivite ve enerji düzeyi, benlik saygısı ya da özgüven, düşünce hızı ve konuşma miktarı demektir. 

Kişide ayrıca, uyku ihtiyacında azalma, dikkatin kolay çelinebilirliği ve zevk veren aktivitelere tedbirsiz düşkünlük ya da diğer adıyla riskli davranışlar görülür. Bazen bu belirtilere psikotik belirtiler de eşlik edebilir. Öyle ki kişi TV, radyo veya gazeteden ya da etrafındaki şeylerin düzenleniş biçimlerinden özel anlamlar çıkarabilir veya sesler duyabilir, çeşitli görüntüler görebilir. 

Manik ataklarda toplumsal ya da işle ilgili alanlarda işlevsellik mutlak surette bozulur. Hastaneye yatış gerekebilir. Özellikle psikotik belirtiler eşliğinde seyreden bipolar I bozukluk bazen şizofreni, şizoaffektif ya da şizobipolar bozuklukla karışabilir. Ayırıcı tanıda hekimlerin sorgularken, hasta ve hasta yakınlarının da yanıt verirken dikkat edeceği en önemli husus; psikotik belirtilerle duygudurum belirtilerinin eş zamanlı görülüp görülmediğidir. Kişi bir manik ya da depresif atak sırasında ataklarla eş zamanlı olarak psikotik belirtiler yani sanrı, düşünce bozukluğu ya da halüsinasyonlar, varsanılar yaşıyorsa ayırıcı tanı sorunu yoktur zira, bu durum psikotik özellik gösteren bipolar bozukluktur. Hatta bu psikotik özellikli duygudurum atakları sırasında, manik veya depresif belirtilerin olmadığı, sadece psikotik belirtilerin olduğu günler de yaşanabilir. Ancak bu süre en fazla 13 gündür. Psikotik belirtiler, 14 gün ve daha uzun süre duygudurum belirtileri olmaksızın tek başına yaşanırsa, o zaman zaten bipolar olasılık ortadan kalkar, tanı şizobipolar (şizoaffektif) ya da şizofreni olur.  

Bipolar II bozukluk diyebilmek için de en az bir hipomanik ve en az bir depresif atak gerekir. Bu kişiler asla manik atak geçirmemiştir. Hipomanik dönem, manik dönem benzer. Ancak süresi en az dört gün olup, işlevsellik asla bozulmaz, psikotik özellik asla görülmez, hastaneye yatış asla gerekmez. Depresif ataklarda ise süre kriteri 14 gün, hemen her gün gün boyu olup, depresif duygudurum veya anhedoniye eşlik eden enerjisizlik, bitkinlik, uyku ve iştah değişiklikleri, değersizlik veya suçluluk duyguları, ölüm düşünceleri, düşünememe, karar verememe görülür. Depresyon atakları için de işlevsellikte düşme ya da klinik açıdan belirgin sıkıntı olmazsa olmaz bir tanı ölçütüdür. Bipolar II bozuklukta hipoamanik ataklar göz ardı edilip sorgulanmazsa ya da tespid edilemezse unipolar ya da major depresif bozukluk ile karışabilir. 

Tedavi yöntemleri nelerdir, ilaç tedavisi ve bu konudaki gelişmeler hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bipolar bozukluk tedavisinde esas ilaç tedavisidir. Tedavide amaç duygudurum ataklarının sayısını ve şiddetini azaltmak, beyinde yıllar içinde meydana gelen nöron sayısındaki ve sinaptik bağlantılardaki azalmayı gidermek ve intihar eğilimini azaltmaktır. Bu üç amaca da hizmet ettiği bilinen en önemli ilaç lityum olup, duygudurum dengeleyici olarak bilinir. 

İlaçların da duygudurum ataklarının sayısını ve şiddetini azaltmak ve beyinde meydana gelen nöron sayısındaki ve sinaptik bağlantılardaki azalmayı gidermek gibi fonksyonları vardır. Ancak intihar yatkınlığını azalttığı gösterilmiş olan tek ilaç lityumdur. 

Depresyon ataklarını tedavi etmekte bazen duygudurum dengeleyici eşliğinde antidepresan etkisi daha güçlü bir ilaç da tedavi programına eklenir. Ancak burada seçilecek antidepresan tedavinin cinsi çok önemlidir ve bu karar bipolar alanında uzmanlaşmış hekimlere bırakılmalıdır. Aksi takdirde bipolar seyri tedaviyle, tedavisiz olandan da kötü bir gidiş arz edebilir.  

Bilim adamları ayrıca hedefe özgü yeni tedavi yaklaşımları üzerinde çalışmaktadır. Burada kastedilen beyinde moleküler düzeyde bozulan noktaların düzeltilmesine yönelik tedavilerdir. Bunlar arasında bipolar bireylerin beyinlerindeki oksidatif hasarı gidermeye yönelik tedaviler, protein kinaz C imbibisyonu ile sağlanan antimanik tedaviler ve nöron koruyucu ve yeniden yapılandırıcı tedaviler yer almaktadır. Ancak bu konudaki çalışmalar heyecan verici olmakla birlikte, henüz rutin kullanımda değildir. Bu hedefe yönelik tedavilerden bir tanesi ile ilgili en büyük klinik çalışma da  tarafımızca ülkemizde yapılmış ve 2006 yılında Paris’te yapılan Avrupa Psikofarmakoloji Kongresi’nde en iyi klinik araştırma olarak seçildi. Hedefe yönelik tedavi stratejileri ile ilgili ilerlemeler beklendiği şekilde yapılabilirse gelecek yıllarda bipolar bozukluk için daha çok yönlü ve etkin tedavi programları oluşturulması mümkün olacak. 

Tedavi süreci en az ne kadar süreyle devam etmeli?
Bipolar bozukluk tekrarlayıcı bir hastalık. Dolayısıyla tedavi süreci de ömür boyu devam ediyor. Burada beynin zaman zaman bozulan nörokimyasal yapısının korunması ve yeniden normal işler hale gelmesi amaçlanıyor, beynimiz ömür boyu bizimle olduğuna ve DNA’sı değişmeyeceğine göre tedavinin de bir gün son bulması teknik olarak söz konusu değil. Ancak burada önemli olan tedavi alıyor olmak değil normale yakın bir hayat yaşayabilmek ve normal bir ömür yaşamak olmalı. 

Birçok psikiyatrik hastalık birtakım fizyolojik sorunlara neden olduğu için psikiyatrik hastalığı olan hastalar öncelikle diğer branş hekimlere başvurur. Sizin özellikle diğer branşlarda görev yapan hekimlere bu konuda ne gibi önerileriniz olabilir? 
Tüm hekimlerin beynin insan vücudunun taçlı organı olduğunu bildiğini düşünüyorum, bu anlamda basit bir antidepresan önerirken bile bu karmaşık yapıyı hatırlayıp gerekli özeni göstermelerini öneriyorum. Zira pek çok karma atak ilk bakışta depresyon gibi gözüküyor olabilir. Ancak varlığı atlanmış eşlik ya da öncülük eden manik ve hipomanik belirtiler beynin kimyasına yansıyor ve bu durumdaki bir hastaya verilen antidepresan tedavi çok kısa sürede büyük maddi kayıplar, psikotik özellikler ya da intihar teşebbüsü ile sonuçlanan şiddetli manik ataklara dönüşebiliyor. 

Prof. Dr. Ayşegül Yıldız kimdir? 
İzmit Lisesi’nden mezun olduktan sonra, ÖSYM Türkiye 60. olarak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve 1992 yılında mezun oldu. ihtisasını Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda tamamladı. 1998 yılında Minnesota Üniversitesi Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi’nde “Psikiyatrik hastalıklarda beyin görüntüleme yöntemleri” üzerinde eğitim aldıktan sonra, Harvard Üniversitesi Massachusetts General Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bipolar Kliniği’nde 3 yıl araştırma fellow’u olarak görev yaptı. 

Araştırmalarını 2001 yılından itibaren fiilen Türkiye’de sürdürmekte olan Dr. Yıldız,  2004 ve 2005 yıllarında Amerikan Ulusal Sağlık Örgütü-NIH’te konuk doçent olarak ve 2006-2007 yılları arasında Harvard Üniversitesi McLean Hastanesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda doçent olarak çalıştı.  Dr.Yıldız, halen Dokuz Eylül Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda ve Harvard Üniversitesi Uluslararası Bipolar Konsorsiyumu’nda profesör olarak çalışmalarını sürdürmektedir.