DÜNYA’DA TÜRK HEKİMLER VE BAŞARI ÖYKÜLERİ “JAPONYA’DA NÖRONLAR ÜZERİNE ÇALIŞAN DR. ÇAĞRI YALGIN”

Japonya’nın en önemli araştırma enstitülerinden biri olan RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde nörobilim alanında araştırmalar yürüten Dr. Çağrı Yalgın, nörobilimin Türkiye’de gayet gelişmiş durumda olduğunu, araştırmaların Japonya’dakine kıyasla daha çok hastalıklara odaklandığını söylüyor. Dr. Çağrı Yalgın Japonya’da eğitim almak isteyenlere rehber olacak bilgiler verdi.
Nöroşirürji kliniğinde gönüllü stajyer olarak vizitlere katıldığı sırada beynin hastalıkları kadar anatomisi ve çalışma esaslarının daha çok ilgisini çeken Dr. Çağrı Yalgın, lisans ve sonrasındaki süreçteki hocalarının teşviki ile sinirbilim alanında çalışmaya başlar. Sonraki süreçte Japonya’nın en önemli araştırma enstitülerinden biri olan RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde (RIKEN Brain Science Institute) araştırmalarına devam eden Yalgın, sinirbilimin Türkiye’de gayet gelişmiş durumda olduğunu ancak, bilim adamlarının biraz daha hastalıklara odaklandığını söylüyor. Nöronların dendritlerinin oluşumu, özellikle daha karmaşık ve basit yapılı dendritlerin oluşumundaki altyapısal farkları üzerine araştırmalarına devam eden Dr. Çağrı Yalgın, Japonya’daki çalışmaları hakkında Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e bilgi verdi.
Ne üzerine çalışıyorsunuz?
RIKEN BSI’da Moore Araştırma Grubu’nda genel araştırma konumuz sinir hücrelerinin (nöronların) gelişimi. Nöronların akson ve dendrit denen uzantıları var ve bu uzantıların ne zaman, nasıl oluştuğu, nereye yöneldiği, hücrenin bunları nereye uzatacağını nasıl belirlediği gibi sorular şu anda en yoğun araştırma konularından biri. Ben bu gelişimin hücre içi süreçleriyle ilgileniyorum.
Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Tıp eğitiminden sonra biyolojiye kayarak sinirbilimde uzmanlaşmaya çalışan bir araştırmacıyım. Ayrıca bilimle uğraşanların bilimi halka anlatması gerektiğini düşündüğümden amatör olarak bilim yazarlığı yapmaya çalışıyorum.
Bugüne kadar eğitim aldığınız ve çalıştığınız kurumlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ortaokul ve liseyi İzmir’de Bornova Anadolu Lisesi’nde okudum ve bu açıdan çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Şimdiki alanımla ilk olarak, tıp fakültesinde üçüncü yılın sonlarına doğru tanıştım. Dersimize gelen Prof. Dr. Türker Kılıç’ın çağrısıyla yazın Marmara Üniversitesi Hastanesi’nin nöroşirürji kliniğinde gönüllü stajyer olarak vizitlere katılarak, ameliyatlara girerek çalıştım. Bu esnada beynin hastalıkları kadar anatomisi, çalışma esasları daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Bir yandan bu konuda daha çok okurken bir yandan da elektif stajımı nörolojide, elektif intörnlüğümü ise Hollanda Beyin Araştırmaları Enstitüsü’nde yaparak tecrübemi artırmaya çalıştım. Hollanda’ya gittiğimde moleküler çalışmalarla ilgili yalnızca kuramsal bilgilerim vardı. Araştırma ortamına ve laboratuvar pratiğine dair ilk bilgi ve tecrübelerimi buradaki danışmanlarımın sabrına borçluyum.
“Finlandiya Araştırma Açısından İyi Bir Ülke”
Daha sonra Finlandiya’da, şimdiki adıyla Doğu Finlandiya Üniversitesi’nde doktoraya başladım, ancak benim çalıştığım laboratuvar özelinde öğrencilere yol gösterecek bir sistem yoktu. Bu esnada çok da iyi bir burs kazanmıştım ama iki yıldan fazla kendi kendime yaptığım deneyler netice vermeyince başka bir yol aramaya karar verdim. Bu olumsuz duruma rağmen Finlandiya’nın araştırma açısından iyi bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Düşük nüfuslu bir ülke olduklarından biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanlarda uzmanlaşıyor ve nitelikli çalışmalar yapıyorlar. Çalışma ortamı ve günlük yaşantı da tatmin edici, soğuğa ve kış karanlığına aldırmazsanız.
“RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde Bilimsel Çalışmaların Niteliği Yüksek”
RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’ne daha önce misafir araştırmacı olarak kısa süreliğine gelmiştim. Kendime yeni bir doktora fırsatı aradığımda burada hocam kendi laboratuvarına yeniden gelerek çalışmamı, aynı zamanda da SAİTAMA Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olmamı önerdi. Burada bilimsel çalışmaların yüksek niteliğini de göz önünde bulundurarak bu öneriyi kabul ettim.

“RIKEN İşbirliğine Açık Hale Geliyor”
RIKEN BSI kuruluşundan bu yana hemen her sinirbilim sahasını bulundurmak iddiasında bulunsa da yeni müdürümüz Prof. Susumu Tonegawa bunu değiştirmek ve belli alanlara odaklanmak istiyor. Ancak bunu yaparken Japonların birbirinden yalıtılmış, kendi kabuğu içinde çalışma geleneğini de değiştirmeye ve onların daha çok işbirliğine katmaya çalışıyor. Bunun için mesela kafeyi genişletti. Ortak seminerleri artırdı, hatta arada ikramlı toplantılar düzenledi ki araştırmacılar kaynaşsın. Bir de Japonlara bu esnada İngilizce konuşma şartı koydu ki İngilizcelerini geliştirsinler. Japonya’da tüm eğitim Japonca, bunun bir yan etkisi olarak yabancı dilde zayıf kalıyorlar.
“Biyolojik Verilerin Bilgisayarlarla Tahlili Önem Kazandı”
Tabii enstitüdeki gruplar arasında işbirliği mevcut. Her yerde olduğu gibi, hipotezlerini farklı yaklaşımlarla desteklemek isteyenler, birbirlerinin tecrübelerinden istifade etmek için işbirliğine gidiyor. Daha önceleri bu değişik fiziksel ve kimyasal yöntemlerdi. Ancak şimdi biyolojik verilerin muazzam büyüklüklere ulaşmasıyla daha iyi veri tahlili yapılabilmesi için bilgisayarların daha yaratıcı şekilde kullanılması da önem kazanmaya başladı. Bunun için yalnızca RIKEN BSI içindekilerle değil, diğer RIKEN enstitüleriyle de işbirlikleri başlatıldı.
Eğitim aldığınız kurumların hâlen bulunduğunuz konuma gelmenizdeki katkıları nelerdir, şu anda çalıştığın kurumu neden seçtiniz?
Türkiye’de özellikle yaptığı işi seven, bilimi bir hayat tarzı hâline getirmiş hocalarımızı örnek almaya çalıştım. Bu açıdan hem lisans öncesi, hem lisans ve sonrasındaki hocalarımın şevki benim için çok önemliydi. Şu anda çalıştığım enstitüde de alanlarında nitelikli çalışmalar yapmak için son derece şevkle çalışan araştırmacıları barındırdığından seçtim. Tabii birlikte çalıştığım hocam da daha önce dünyanın en ileri araştırma kurumlarında tecrübe edinmiş olduğundan bu tecrübelerden istifade etmek istedim.
Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve Japonya’daki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Sinirbilim Türkiye’de gayet gelişmiş durumda, ama biraz daha hastalıklara odaklanmış durumda. Japonya’da ise 20. asrın başından bu yana gelişimsel biyoloji geleneğinin bir parçası olarak gelişimsel sinirbilim çok ileri seviyede. Bu alanda ABD, Japonya ve İngiltere birinci ligi oluşturuyor.
Yalnız daha önce duyduğum kadarıyla Türkiye’deki biyogüvenlik yasaları benim çalıştığım bu alt dalın gelişimini derinden etkileyebilir. Bu alanlarda sadece bir araştırmacı haftada 2-3 adet genetik deney yapıyorken, her deneye Ankara’dan izin alınması gereği bu gibi alanların, ki ortalama etkisi çok yüksek alanlardır, gelişimine çok büyük engel oluşturacaktır.
Hangi bilimsel dergileri takip ediyorsunuz?
Öncelikle editörlüğünü yaptığım aylık, ücretsiz, çevrimiçi “Açık Bilim” dergisini (acikbilim.com)önermek isterim. Bu dergide, Asimo üzerinde çalışan robotikçiden CERN’de araştırma yapanına kadar çok nitelikli Türk araştırmacıları ve öğrencileri bir araya getirmeyi başardık. Özellikle hem sitemizden hem iPod üzerinden dinlenebilen sesli söyleşilerimiz ilgi çekti ve bunları geliştirerek devam ettirmeyi düşünüyoruz.
Bunun dışında Türkiye’den Cumhuriyet Bilim TeknolojiCumhuriyet Bilim Teknoloji , Bilim ve GelecekBilim ve Gelecek , ayrıca NatureNature , ScienceScience , Current BiologyCurrent Biology düzenli olarak takip ettiklerimden.
Çalıştığınız veya ilgilendiğiniz alanlarda düzenli olarak takip ettiğiniz araştırma grupları ya da araştırmacılar var mı?
Genelde sinekte gelişimsel sinirbilim araştırması yapan laboratuvarları izliyorum. Özellikle benim senseimin hocaları Jan ikilisi Lily Jan ve Yuh Nung Jan ve onların diğer öğrencilerinin yayınları benim çalışmamla da yakından ilgili olduğundan bunları izliyorum.
Mesleğinizle ilgili en çok ziyaret ettiğiniz 3 internet sitesi nedir?
(1) The NodeThe Node , (2) NatureNature , (3) Biyo RSS
Sinirbilim alanında araştırma yapanlara mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz bir kitap hangisidir?
Francis Crick’in “Şaşırtan Varsayım ” kitabı temel bir eser, beyinle ilgilenenlere tavsiye ederim.
Bilim ile uğraşan veya ilgilenen herkese mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz kitaplar hangileridir?
İngiliz hekim Ben Goldacre’ın Epsilon Yayınlarından “Sağlıklı Yaşam Yalanları” kitabını bilimle ilgilenenlere ve tüm hekimlere tavsiye ederim. Hattâ bilimle ilgilenmeyenlere de tavsiye ederim, çünkü anlatılanların ucu herkese dokunuyor. Dr Ben Goldacre, bu kitapta çıkar gruplarının, şarlatanların veya düpedüz yetersiz araştırmacıların, bilimin saygın konumunu hangi yöntemlerle suistimal ederek halkın sağlığıyla, parasıyla ve düşüncesiyle oynadığını çok güzel bir şekilde anlatmış.
Hâlen üzerinde çalışmakta olduğunuz araştırma konusu nedir?
Benim ilgi alanım, nöronların dendritlerinin oluşumu, özellikle daha karmaşık ve basit yapılı dendritlerin oluşumundaki altyapısal farklar. Bunun için sirke sineğinin (Drosophila melanogaster) kurtçuklarındaki çevresel sinir sistemi nöronlarını bir model olarak kullanıyorum, çünkü parlayan proteinler sayesinde dendritleriyle kolayca görüntülenebiliyorlar.
“Hangi Genlerin Nöronları Şekillendirdiğini Araştırıyoruz”
Biraz açayım, sinir sistemini, bilgisayar devrelerine benzetebiliriz, devreleri oluşturan iletken kablolar da sinir hücrelerinin uzantılarıdır. Her sinir hücresinin kendine özel uzantıları ve şekli var. Peki ama bu şekli nasıl buluyor, sinir sisteminin hangi hücresinin hangisiyle bağlanacağı nasıl belirleniyor? Sinir sistemi gelişiminin ilerledikçe birçok etmen işin içine giriyorsa da bu sürecin ilk basamakları büyük oranda genlerin denetimi altında. İşte bizim ilgi alanımız bu genlerin hangi genler olduğu ve hücreyi nasıl etkiledikleri. Genlerin İşlevini araştırmak için en uygun model organizlardan biri sirke sineği. Öncelikli avantajımız şu ki belirli genleri de değişinime uğratılmış (mutant) bireyleri kolaylıkla üretebiliyoruz.Bu yöntem bize “bu gen bu canlıda olmadığında bizim ağımız sinir hücresinin hali ne olur” sorusunun cevabını veriyor. Bu sonuçtan o genin işlevine dair çıkarımlar yapıyor ve bunlar daha ileri deneylerle sınıyoruz.

“Birçok Gen Araştırması Öncelikle Sirke Sineğinde Yapılıyor”

O baktığımız sinir hücresini binlerce başka hücre arasından nasıl seçiyoruz? Bu da sirke sineğinin diğer bir avantajı. İlgilendiğimiz hücrelere, yine genetik yollardan ““parlayan“ (fluoresan)” proteinler ürettirip, lazerli bir mikroskop altında onlara baktığımızda bu proteinler bu hücrelerden parıldıyor. Geri kalan her şey karanlıkta kaldığından bu hücrelerden başka hiçbir şey görmüyoruz. Bu yöntemleri başka hayvanlarda, meselâ farelerde uygulamak çok daha fazla para, zaman ve emeğe mal oluyor. Bu nedenle birçok gen araştırması öncelikle sirke sineğinde yapılıyor, buradan elde edilen olumlu neticelerle fare, maymun ve insan araştırmalarına geçiliyor.
Bu çalışmaları hangi kurumda yapmaktasınız, ekibinizden bahsedebilir misiniz?
Japonya’da çalışıyor olsam da bir nevi balon içinde yaşıyorum diyebilirim. RIKEN, yabancıların kolaylıkla çalışabilmesi için destek sunan bir kurum. Bunun yanı sıra bizim laboratuvarımızda gayet uluslararası bir ortam var. Çalışma dilimiz İngilizce. İngiliz “sensei”mizin yani hocamızın yanı sıra dünyanın dört bir yanından araştırmacılar var. Şans eseri bunların hepsi de çok kolay anlaşılır insanlar.
Bize araştırma ekibinizin  rutin bir gününü anlatabilir misiniz?
Herkesin deneyleri birbirinden farklı olduğu için herkesin zamanı birbirine uymuyor. Herkesin kendi deneylerine ve özel yaşantısına uydurduğu bir çalışma günü var. Meselâ ben işe sabah saat 5-6 arası başlarım. Diğerleri ise geç gelip geç ayrılır. Bütün bu işler arasında genelde öğle yemeklerini birlikte yiyoruz, zaman zaman da bir kahve molasında kendi araştırmalarımızı ya da o hafta yayınlanan bir makaleyi tartıştığımız oluyor.
Bunun dışında haftalık veri toplantılarımız var, herkes o hafta elde ettiği verileri kısaca gösteriyor ve tartışmaya açıyor. Deneylerdeki sorunlardan da bahsediyoruz, bu şekilde bu sorunlara yönelik çözüm önerileri tartışılıyor. Ben bu toplantıları gayet verimli buluyorum.

DÜNYA’DA TÜRK HEKİMLER VE BAŞARI ÖYKÜLERİ “JAPONYA’DA NÖRONLAR ÜZERİNE ÇALIŞAN DR. ÇAĞRI YALGIN”

Japonya’nın en önemli araştırma enstitülerinden biri olan RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde nörobilim alanında araştırmalar yürüten Dr. Çağrı Yalgın, nörobilimin Türkiye’de gayet gelişmiş durumda olduğunu, araştırmaların Japonya’dakine kıyasla daha çok hastalıklara odaklandığını söylüyor. Dr. Çağrı Yalgın Japonya’da eğitim almak isteyenlere rehber olacak bilgiler verdi.
Nöroşirürji kliniğinde gönüllü stajyer olarak vizitlere katıldığı sırada beynin hastalıkları kadar anatomisi ve çalışma esaslarının daha çok ilgisini çeken Dr. Çağrı Yalgın, lisans ve sonrasındaki süreçteki hocalarının teşviki ile sinirbilim alanında çalışmaya başlar. Sonraki süreçte Japonya’nın en önemli araştırma enstitülerinden biri olan RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde (RIKEN Brain Science Institute) araştırmalarına devam eden Yalgın, sinirbilimin Türkiye’de gayet gelişmiş durumda olduğunu ancak, bilim adamlarının biraz daha hastalıklara odaklandığını söylüyor. Nöronların dendritlerinin oluşumu, özellikle daha karmaşık ve basit yapılı dendritlerin oluşumundaki altyapısal farkları üzerine araştırmalarına devam eden Dr. Çağrı Yalgın, Japonya’daki çalışmaları hakkında Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e bilgi verdi.
Ne üzerine çalışıyorsunuz?
RIKEN BSI’da Moore Araştırma Grubu’nda genel araştırma konumuz sinir hücrelerinin (nöronların) gelişimi. Nöronların akson ve dendrit denen uzantıları var ve bu uzantıların ne zaman, nasıl oluştuğu, nereye yöneldiği, hücrenin bunları nereye uzatacağını nasıl belirlediği gibi sorular şu anda en yoğun araştırma konularından biri. Ben bu gelişimin hücre içi süreçleriyle ilgileniyorum.
Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Tıp eğitiminden sonra biyolojiye kayarak sinirbilimde uzmanlaşmaya çalışan bir araştırmacıyım. Ayrıca bilimle uğraşanların bilimi halka anlatması gerektiğini düşündüğümden amatör olarak bilim yazarlığı yapmaya çalışıyorum.
Bugüne kadar eğitim aldığınız ve çalıştığınız kurumlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ortaokul ve liseyi İzmir’de Bornova Anadolu Lisesi’nde okudum ve bu açıdan çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Şimdiki alanımla ilk olarak, tıp fakültesinde üçüncü yılın sonlarına doğru tanıştım. Dersimize gelen Prof. Dr. Türker Kılıç’ın çağrısıyla yazın Marmara Üniversitesi Hastanesi’nin nöroşirürji kliniğinde gönüllü stajyer olarak vizitlere katılarak, ameliyatlara girerek çalıştım. Bu esnada beynin hastalıkları kadar anatomisi, çalışma esasları daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Bir yandan bu konuda daha çok okurken bir yandan da elektif stajımı nörolojide, elektif intörnlüğümü ise Hollanda Beyin Araştırmaları Enstitüsü’nde yaparak tecrübemi artırmaya çalıştım. Hollanda’ya gittiğimde moleküler çalışmalarla ilgili yalnızca kuramsal bilgilerim vardı. Araştırma ortamına ve laboratuvar pratiğine dair ilk bilgi ve tecrübelerimi buradaki danışmanlarımın sabrına borçluyum.
“Finlandiya Araştırma Açısından İyi Bir Ülke”
Daha sonra Finlandiya’da, şimdiki adıyla Doğu Finlandiya Üniversitesi’nde doktoraya başladım, ancak benim çalıştığım laboratuvar özelinde öğrencilere yol gösterecek bir sistem yoktu. Bu esnada çok da iyi bir burs kazanmıştım ama iki yıldan fazla kendi kendime yaptığım deneyler netice vermeyince başka bir yol aramaya karar verdim. Bu olumsuz duruma rağmen Finlandiya’nın araştırma açısından iyi bir ülke olduğunu söyleyebilirim. Düşük nüfuslu bir ülke olduklarından biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi alanlarda uzmanlaşıyor ve nitelikli çalışmalar yapıyorlar. Çalışma ortamı ve günlük yaşantı da tatmin edici, soğuğa ve kış karanlığına aldırmazsanız.
“RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’nde Bilimsel Çalışmaların Niteliği Yüksek”
RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü’ne daha önce misafir araştırmacı olarak kısa süreliğine gelmiştim. Kendime yeni bir doktora fırsatı aradığımda burada hocam kendi laboratuvarına yeniden gelerek çalışmamı, aynı zamanda da SAİTAMA Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olmamı önerdi. Burada bilimsel çalışmaların yüksek niteliğini de göz önünde bulundurarak bu öneriyi kabul ettim.

“RIKEN İşbirliğine Açık Hale Geliyor”
RIKEN BSI kuruluşundan bu yana hemen her sinirbilim sahasını bulundurmak iddiasında bulunsa da yeni müdürümüz Prof. Susumu Tonegawa bunu değiştirmek ve belli alanlara odaklanmak istiyor. Ancak bunu yaparken Japonların birbirinden yalıtılmış, kendi kabuğu içinde çalışma geleneğini de değiştirmeye ve onların daha çok işbirliğine katmaya çalışıyor. Bunun için mesela kafeyi genişletti. Ortak seminerleri artırdı, hatta arada ikramlı toplantılar düzenledi ki araştırmacılar kaynaşsın. Bir de Japonlara bu esnada İngilizce konuşma şartı koydu ki İngilizcelerini geliştirsinler. Japonya’da tüm eğitim Japonca, bunun bir yan etkisi olarak yabancı dilde zayıf kalıyorlar.
“Biyolojik Verilerin Bilgisayarlarla Tahlili Önem Kazandı”
Tabii enstitüdeki gruplar arasında işbirliği mevcut. Her yerde olduğu gibi, hipotezlerini farklı yaklaşımlarla desteklemek isteyenler, birbirlerinin tecrübelerinden istifade etmek için işbirliğine gidiyor. Daha önceleri bu değişik fiziksel ve kimyasal yöntemlerdi. Ancak şimdi biyolojik verilerin muazzam büyüklüklere ulaşmasıyla daha iyi veri tahlili yapılabilmesi için bilgisayarların daha yaratıcı şekilde kullanılması da önem kazanmaya başladı. Bunun için yalnızca RIKEN BSI içindekilerle değil, diğer RIKEN enstitüleriyle de işbirlikleri başlatıldı.
Eğitim aldığınız kurumların hâlen bulunduğunuz konuma gelmenizdeki katkıları nelerdir, şu anda çalıştığın kurumu neden seçtiniz?
Türkiye’de özellikle yaptığı işi seven, bilimi bir hayat tarzı hâline getirmiş hocalarımızı örnek almaya çalıştım. Bu açıdan hem lisans öncesi, hem lisans ve sonrasındaki hocalarımın şevki benim için çok önemliydi. Şu anda çalıştığım enstitüde de alanlarında nitelikli çalışmalar yapmak için son derece şevkle çalışan araştırmacıları barındırdığından seçtim. Tabii birlikte çalıştığım hocam da daha önce dünyanın en ileri araştırma kurumlarında tecrübe edinmiş olduğundan bu tecrübelerden istifade etmek istedim.
Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve Japonya’daki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Sinirbilim Türkiye’de gayet gelişmiş durumda, ama biraz daha hastalıklara odaklanmış durumda. Japonya’da ise 20. asrın başından bu yana gelişimsel biyoloji geleneğinin bir parçası olarak gelişimsel sinirbilim çok ileri seviyede. Bu alanda ABD, Japonya ve İngiltere birinci ligi oluşturuyor.
Yalnız daha önce duyduğum kadarıyla Türkiye’deki biyogüvenlik yasaları benim çalıştığım bu alt dalın gelişimini derinden etkileyebilir. Bu alanlarda sadece bir araştırmacı haftada 2-3 adet genetik deney yapıyorken, her deneye Ankara’dan izin alınması gereği bu gibi alanların, ki ortalama etkisi çok yüksek alanlardır, gelişimine çok büyük engel oluşturacaktır.
Hangi bilimsel dergileri takip ediyorsunuz?
Öncelikle editörlüğünü yaptığım aylık, ücretsiz, çevrimiçi “Açık Bilim” dergisini (acikbilim.com)önermek isterim. Bu dergide, Asimo üzerinde çalışan robotikçiden CERN’de araştırma yapanına kadar çok nitelikli Türk araştırmacıları ve öğrencileri bir araya getirmeyi başardık. Özellikle hem sitemizden hem iPod üzerinden dinlenebilen sesli söyleşilerimiz ilgi çekti ve bunları geliştirerek devam ettirmeyi düşünüyoruz.
Bunun dışında Türkiye’den Cumhuriyet Bilim TeknolojiCumhuriyet Bilim Teknoloji , Bilim ve GelecekBilim ve Gelecek , ayrıca NatureNature , ScienceScience , Current BiologyCurrent Biology düzenli olarak takip ettiklerimden.
Çalıştığınız veya ilgilendiğiniz alanlarda düzenli olarak takip ettiğiniz araştırma grupları ya da araştırmacılar var mı?
Genelde sinekte gelişimsel sinirbilim araştırması yapan laboratuvarları izliyorum. Özellikle benim senseimin hocaları Jan ikilisi Lily Jan ve Yuh Nung Jan ve onların diğer öğrencilerinin yayınları benim çalışmamla da yakından ilgili olduğundan bunları izliyorum.
Mesleğinizle ilgili en çok ziyaret ettiğiniz 3 internet sitesi nedir?
(1) The NodeThe Node , (2) NatureNature , (3) Biyo RSS
Sinirbilim alanında araştırma yapanlara mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz bir kitap hangisidir?
Francis Crick’in “Şaşırtan Varsayım ” kitabı temel bir eser, beyinle ilgilenenlere tavsiye ederim.
Bilim ile uğraşan veya ilgilenen herkese mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz kitaplar hangileridir?
İngiliz hekim Ben Goldacre’ın Epsilon Yayınlarından “Sağlıklı Yaşam Yalanları” kitabını bilimle ilgilenenlere ve tüm hekimlere tavsiye ederim. Hattâ bilimle ilgilenmeyenlere de tavsiye ederim, çünkü anlatılanların ucu herkese dokunuyor. Dr Ben Goldacre, bu kitapta çıkar gruplarının, şarlatanların veya düpedüz yetersiz araştırmacıların, bilimin saygın konumunu hangi yöntemlerle suistimal ederek halkın sağlığıyla, parasıyla ve düşüncesiyle oynadığını çok güzel bir şekilde anlatmış.
Hâlen üzerinde çalışmakta olduğunuz araştırma konusu nedir?
Benim ilgi alanım, nöronların dendritlerinin oluşumu, özellikle daha karmaşık ve basit yapılı dendritlerin oluşumundaki altyapısal farklar. Bunun için sirke sineğinin (Drosophila melanogaster) kurtçuklarındaki çevresel sinir sistemi nöronlarını bir model olarak kullanıyorum, çünkü parlayan proteinler sayesinde dendritleriyle kolayca görüntülenebiliyorlar.
“Hangi Genlerin Nöronları Şekillendirdiğini Araştırıyoruz”
Biraz açayım, sinir sistemini, bilgisayar devrelerine benzetebiliriz, devreleri oluşturan iletken kablolar da sinir hücrelerinin uzantılarıdır. Her sinir hücresinin kendine özel uzantıları ve şekli var. Peki ama bu şekli nasıl buluyor, sinir sisteminin hangi hücresinin hangisiyle bağlanacağı nasıl belirleniyor? Sinir sistemi gelişiminin ilerledikçe birçok etmen işin içine giriyorsa da bu sürecin ilk basamakları büyük oranda genlerin denetimi altında. İşte bizim ilgi alanımız bu genlerin hangi genler olduğu ve hücreyi nasıl etkiledikleri. Genlerin İşlevini araştırmak için en uygun model organizlardan biri sirke sineği. Öncelikli avantajımız şu ki belirli genleri de değişinime uğratılmış (mutant) bireyleri kolaylıkla üretebiliyoruz.Bu yöntem bize “bu gen bu canlıda olmadığında bizim ağımız sinir hücresinin hali ne olur” sorusunun cevabını veriyor. Bu sonuçtan o genin işlevine dair çıkarımlar yapıyor ve bunlar daha ileri deneylerle sınıyoruz.

“Birçok Gen Araştırması Öncelikle Sirke Sineğinde Yapılıyor”

O baktığımız sinir hücresini binlerce başka hücre arasından nasıl seçiyoruz? Bu da sirke sineğinin diğer bir avantajı. İlgilendiğimiz hücrelere, yine genetik yollardan ““parlayan“ (fluoresan)” proteinler ürettirip, lazerli bir mikroskop altında onlara baktığımızda bu proteinler bu hücrelerden parıldıyor. Geri kalan her şey karanlıkta kaldığından bu hücrelerden başka hiçbir şey görmüyoruz. Bu yöntemleri başka hayvanlarda, meselâ farelerde uygulamak çok daha fazla para, zaman ve emeğe mal oluyor. Bu nedenle birçok gen araştırması öncelikle sirke sineğinde yapılıyor, buradan elde edilen olumlu neticelerle fare, maymun ve insan araştırmalarına geçiliyor.
Bu çalışmaları hangi kurumda yapmaktasınız, ekibinizden bahsedebilir misiniz?
Japonya’da çalışıyor olsam da bir nevi balon içinde yaşıyorum diyebilirim. RIKEN, yabancıların kolaylıkla çalışabilmesi için destek sunan bir kurum. Bunun yanı sıra bizim laboratuvarımızda gayet uluslararası bir ortam var. Çalışma dilimiz İngilizce. İngiliz “sensei”mizin yani hocamızın yanı sıra dünyanın dört bir yanından araştırmacılar var. Şans eseri bunların hepsi de çok kolay anlaşılır insanlar.
Bize araştırma ekibinizin  rutin bir gününü anlatabilir misiniz?
Herkesin deneyleri birbirinden farklı olduğu için herkesin zamanı birbirine uymuyor. Herkesin kendi deneylerine ve özel yaşantısına uydurduğu bir çalışma günü var. Meselâ ben işe sabah saat 5-6 arası başlarım. Diğerleri ise geç gelip geç ayrılır. Bütün bu işler arasında genelde öğle yemeklerini birlikte yiyoruz, zaman zaman da bir kahve molasında kendi araştırmalarımızı ya da o hafta yayınlanan bir makaleyi tartıştığımız oluyor.
Bunun dışında haftalık veri toplantılarımız var, herkes o hafta elde ettiği verileri kısaca gösteriyor ve tartışmaya açıyor. Deneylerdeki sorunlardan da bahsediyoruz, bu şekilde bu sorunlara yönelik çözüm önerileri tartışılıyor. Ben bu toplantıları gayet verimli buluyorum.