DÜNYA ASTIM GÜNÜ

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği, ‘Dünya Astım Günü’ dolayısıyla düzenlediği toplantıda ülkemizde yaklaşık 4 milyon kişide astım hastası olduğuna ve kronik hastalığın daha iyi anlaşılmasına dikkat çekti.

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD)’ nin kuruluşunun 40. yılına da denk gelen 2010 yılı tüm Dünya’da “Akciğer Sağlığı Yılı” ilan edildi. TÜSAD, “2010 Akciğer Sağlığı Yılı” içerisinde, toplumumuzda akciğer sağlığı konusunda farkındalığı artırmak ve bilinçlendirmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirecektir. Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği (TÜSAD); başta tütün kontrolü olmak üzere, KOAH, astım, akciğer kanseri gibi toplumun önemli bir kısmını etkileyen hastalıkların vurgulanması ve koruyucu önlemlerin, erken tanıya yönelik olanakların etkin uygulanması yönünde yapılacak aktivitelerle, 2010 yılının gelecekteki nesillerin daha sağlıklı akciğerlere sahip olması yönünde önemli bir başlangıç olacağına inanmaktadır.


“Avrupa’da Yıllık Astımla İlgili Harcama 20 Milyar Euro Civarında”
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, astım dünya çapında 300 milyon insanı etkiliyor. Hastalığın en yaygın kronik hastalıklardan birisi olduğunu belirten TÜSAD Başkanı Prof. Dr. Can Öztürk, “Günümüz dünyasında çocukların en önemli sağlık problemlerinden birisi. Astım Avrupa’da 30 milyon insanı etkiliyor ve yaklaşık her 30 kişilik sınıftaki 3-5 çocukta var. Avrupa’da yıllık astımla ilgili harcama 20 milyar Euro civarındayken, iş gücü kaybından kaynaklanan tahmini ekonomik kayıp 10 milyar Euro civarındadır. Astıma halen bir çare bulunmuş değil. Ancak günümüz ilaçları ile krizler önlenebiliyor” şeklinde konuştu.

“Ülkemizde Yaklaşık 4 Milyon Kişide Astım Var”
Prof. Dr. Öztürk, “2010 Dünya Akciğer Sağlığı Yılı Ve Dünya Astım Günü Her yıl Mayıs ayının ilk salı günü, tüm dünyada Dünya Astım Günü etkinlikleri yapılıyor. Toplumun yüzde 5-10’unu etkileyen astım hastalığı, ülkemizde yaklaşık 4 milyon kişide mevcuttur. Dünyada ise yaklaşık 300 milyon astım hastası var. Hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak çocukluk döneminde daha sık görülüyor. Ancak çocuklarda görülen astım, yetişkinlik dönemine geçişle birlikte yüzde 30-80 oranında düzeliyor” dedi.

“2025 Yılına Kadar 100 Milyon Kişinin Daha Astım Hastası Olması Bekleniyor”
Astıma yol açan nedenler arasında genetik veya çevresel faktörlerinin de olabildiğini dile getiren Prof. Dr. Öztürk şunları söyledi: “Son yıllarda tüm dünyada astım ve alerjik sorunların sıklığı artıyor. Şehirleşme, modern yaşam, kontrolsüz gıdaların tüketimi ve küresel iklim değişikliği nedenleriyle 2025 yılına kadar 100 milyon kişinin daha astım hastası olması bekleniyor. Çevre ve hava kirliliğini oluşturan; sülfür dioksit, nitrojen oksit ve egzoz gazları ile her türlü organik yakıt, ev içi hava kirleticiler, yapı ve mobilya malzemeleri astım ve alerjik sorunları artırıyor. Dünyada astımın yüzde 10’undan mesleki nedenler sorumludur. 300’den fazla faktör mesleki astıma yol açıyor. Her yıl dünyada 250.000 kişi astım nedeniyle ölüyor.Ölümler tıbbi tedavilerin yetersizliği veya tedavideki gecikmelerden kaynaklanıyor.”

“Astım ile KOAH Karıştırılabiliyor”
Ülkemizde önemli bir sorun da, astım hastalarının, yine kronik bir akciğer hastalığı olan ve daha çok sigara içenlerde görülen KOAH (Kronik Akciğer Havayolu Hastalığı) ile karıştırıldığını kaydeden Prof. Dr. Öztürk, “Birçok KOAH’lı hasta hastalığının astım olduğu düşünülüyor. Gelişmiş ülkelerde bile KOAH’lı hastaların sadece yüzde 25-40’ına tanı konulabilmesi, bu konudaki karmaşayı artırmaktadır. Ülkemizde bulunan 3 milyona yakın KOAH’lı hastanın sadece 300-500 bini kendisinde bu hastalığın bulunduğunu biliyor. Halbuki erken tanı konulabilse, bu kişilerde hastalığın ilerlemesini durdurmak mümkün olabilecek” diye konuştu.

2010 Dünya Akciğer Sağlığı Yılı
Astım, KOAH, Akciğer Kanseri, Zatürre, Tüberküloz ve Solunum Yetmezliği gibi akciğer hastalıkları yüzünden, dünyada her yıl on milyonlarca insanın nefes alma ve yaşam mücadelesi verdiğini dile getiren Prof. Dr. Öztürk, “10 milyondan fazla insan da hayatını kaybediyor. Akciğer Hastalıklarının dünya nüfusunu tehdit eden önemli bir sorun olduğuna dikkatleri çekmek için bazı faaliyetler yapılıyor. Akciğer Sağlığı ve Hastalıkları ile ilgili uluslararası kuruluşlar, 2010 yılını ‘Dünya Akciğer Sağlığı’ yılı olarak ilan etti. Bunu ‘Akciğer Sağlığı Nefes almak ve Yaşamak için esastır’ sloganı ile ve ortak bir deklarasyonla duyurdular. Astım, KOAH ve Akciğer Kanseri gibi hastalıklar, özellikle düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde büyük sorunlar oluşturuyor ve toplum sağlığı hizmetlerine büyük bir yük getiriyor. Bu hastalıklara bağlı olarak 2025 yılında ölümler; erkeklerde 4.3 kat, kadınlarda 2.8 kat artacak. Diğer taraftan bu hastalıkların hepsini etkileyen önemli bir faktör olan sigara kullanımı, her yıl 1.3 milyonu akciğer kanseri olmak üzere, 5 milyondan fazla insanın ölümüne yol açıyor” dedi.

“Solunum Sistemi Hastalıkları, Ödemelerin Yüzde 10’undan Fazlası”
Ülkemizde; SGK kapsamında; Solunum Sistemi Hastalıklarının tanı ve tedavisi için yapılan ödemelerde, sağlık hizmetlerine yönelik ödemelerin yüzde 10’undan fazlasını oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Öztürk, kronik solunum hastalıklarının çoğunda, evde bakım organizasyonlarının kurulmasının tedavi maliyetlerini düşürebilecek en etkin uygulamalar olduğunu söyledi. Prof. Dr. Öztürk, evde bakım organizasyonlarının, hastaların daha az hastanede yatışını veya daha erken hastaneden taburcu edilmelerini sağlayabileceğine değinerek, bu durumun tedavi maliyetlerini belirgin olarak düşüreceğini belirtti.


“Astım Tanısı Alan Her Çocuğun Aşı İle Tedavi Edilmesi Son Derecede Yanlıştır”
Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Haluk Çokuğraş şu bilgileri verdi: “Astım çocukluk yaş grubunun en sık rastlanan kronik gidişli solunum yolu hastalığıdır. Ülkemizde yöresel farklılıklar olmakla birlikte, genel olarak çocukların yüzde 8-10 kadarında astım görülüyor. Astım tanısı alan çocukların tedavisinde temel olarak, solunum yoluyla alınabilen bazı ilaçların, gerektiği kadar uzun bir süre kullanılması gerekiyor. Astım tanısı almış olan çocukların sadece çok küçük bir kısmı “aşı” tedavisinden yarar görebilir. Başka bir deyişle, astım tanısı alan her çocuğun aşı ile tedavi edilmesi son derecede yanlıştır. İyi tedavi edilen ve hekim ile anne-baba arasında iyi bir uyum sağlanan çocukların büyük bölümünde, tedaviler ile çok iyi sonuçlar alınmakta, çocuklar yaşamlarını sorunsuz sürdürebilmektedirler.”


“Küresel İklim Değişikliği Astım Hastalığının Sıklığını Ve Ciddiyetini Olumsuz Etkileyebilir”
TÜSAD- Astım ve Alerji çalışma Grubu’ndan Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu toplantıda şunları söyledi: “Küresel İklim Değişikliğinin yaratacağı diğer sağlık problemlerinin yanı sıra astım hastalığının hem rastlanma sıklığını hem de ciddiyetini olumsuz olarak etkilemesi bekleniyor. Küresel iklim değişikliği sonucu polen mevsiminin erken başladığı, uzun sürdüğü, polenlerin alerjenik potansiyellerinin artarak daha çok ve ciddi alerjiye yol açtığı biliyoruz. Artan ısı ile polenlerin artışı arasında da paralellik olduğu da gözlemlenmiştir. Polen alerjisi olan astımlıların zorunlu olmadıkça polen döneminde dışarı çıkmaması önerilmektedir. Ne yazık ki bu konuda hastalara yardımcı olabilecek detaylı günlük polen seviyeleri bildirim sisteminden yoksunuz. Ayrıca küresel ısınma ile birlikte artan ozon seviyeleri de astımlılar açısından risk teşkil etmektedir. Ozon yüksek konsantrasyonlarda, astımda hava yollarında var olan aşırı duyarlılığı körüklemekte, havayollarının çok kolay ve abartılı bir şekilde kasılmasına neden olmaktadır. Havayollarında oluşan aşırı duyarlılık sonucunda hastalarda ağır parfüm, yemek vs. kokuları, sigara dumanına maruziyet sonrası veya gülerken, konuşurken ortaya çıkan öksürük ve nefes darlığı atakları görülebilir. Küresel iklim değişikliğinin getireceği bir diğer sonuç hava kirliliğinde artıştır. Hava kirliliğinin en büyük kaynağı trafiktir. Hem artan nüfus sonucu şehirlerde artan trafik hem de iklim değişikliği nedeniyle hava kirletici unsurların etkisinin daha fazla hissedilir oluşu astımlıların kontrolünü güçleştirebilir. Astımlıların mümkün olduğunca hava kirliliğinin fazla hissedildiği şehir merkezlerinden, otoyol yakınlarından uzak ortamlarda yaşaması önerilir. Ne yazık ki ülkemizde astımlılar açısından yaşanabilecek en kötü yer olan İstanbul’un nüfusu her geçen gün artış göstermektedir. İstanbul’un astım hastalarına olumsuz etki göstermesinde hava ve çevre kirliliğinin yanı sıra havasının rutubetli olmasının da çok önemli rolü vardır. Birçok astımlı hasta memleketlerine gittiklerinde şikayetlerinin tama yakın geçtiğini dönüşte İstanbul il sınırlarına girdikten kısa bir süre sonra şikayetlerinin yeniden başladığını ifade etmektedirler.”