Prof. Dr. Ayhan: “HEKİMLER ‘BİZ NE OLACAĞIZ’ ENDİŞESİ İÇİNDE”

Tam Gün Yasası tüm Türkiye’deki üniversite hastanesi öğretim elemanlarının ‘biz ne olacağız’ sorusunu sormasına sebep olduğunu söyleyen Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, “Mesaisini bitirdikten sonra öğretim elemanları gelen hastaya bakmak için, teşvik edici bir unsura ihtiyaç var” dedi.

Tam Gün Kanununun kamuoyunda çok tartışıldığını dile getiren Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, bu değişikliklerin üniversite ve devlet hastaneleri açısından ne getirip ne götürdüğünü ileri tarihlerde istatistikî sonuçların göstereceğini belirtti. Prof. Dr. Ayhan, tam gün yasasının bir hekimin sadece tercihte bulunmasını, ya devlette görev yapmayı ya da özel kuruluşu tercih etmesini istediğini; buna göre hekimlerin çalışacağı kurumu seçmesi gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Ayhan şunları söyledi: “Kanuna göre eğer üniversite öğretim üyesi olarak haricen bir iş yapmak istiyorsa, onu da doğrudan doğruya döner sermaye üzerinden yapılması gerekiyor. Bunun sağlık sektörüne çok büyük katkılar sağlayacağı Bakanlık tarafından ısrarla ifade ediliyor. Ancak, biz üniversiteler olarak o kadar emin değiliz. 2547 sayılı kanunun 36. maddesi değişmeden öğretim üyeleri iki ayrı statüde çalışabiliyorlardı ve tam gün statüsüyle o zaman tam günün tüm imkânlarından istifade ediyorlardı. Döner sermayeden de ona göre bir katkı payı alıyorlardı. Yarım gün çalışanlar ise üniversitelerdeki asli vazifelerini aksatmamak kaydıyla her hangi bir şekilde muayenehane açabiliyorlar, özel hastanelerde çalışabiliyordu. Kanunun bu düzenlenmesine göre üniversite de çalışan öğretim üyeleri artık sadece tam gün statüsüne geldi. Yarı zamanlı çalışma yasaklandı. Bu çalışma ne getirecek. Kanun çalışmalarında özellikle 58. maddenin düzenlenmesinde bu hocaların özlük hakları kaybolmasına engellemek maksadıyla birçok tedbirler alındığını görüyoruz. Bu tedbirler yeterli değil. Ama tedbirlerden daha ziyade kanunla ilgili açıklamaların yetersiz olduğunu düşünüyorum. Kanunla ilgili olarak gerek basın yayın organlarında gerekse Bakanlık tarafından yapılan açıklamalarda öğretim üyelerinin moralini ve motivasyonunu olumsuz etkileyecek değerlendirmeler vardı. Son derece istisna bazı hadiseler genele yansıtıldı ve tüm öğretim üyelerini kapsıyor gibi anlatıldı. Bu da öğretim üyelerimizden mesleğini hakkıyla yapmak isteyenleri ziyadesiyle üzdü. Üniversite hastaneleri 36. madde yani yarı zamanlı çalışılan dönemde de üniversite hastaneleri kendilerine gelen hastalara bakıyorlardı. Gerek yarı zamanlı gerek tam zamanlı öğretim üyeleri kendilerine gelen hastaları hastanede tedavi etmek için ellerinden gelen gayreti sarf ediyorlardı. Şu anda da öğretim üyelerimiz aynı performansı aynı gayreti gösteriyor. Öncekiyle farkı özlük haklarından daha ziyade Sağlık Bakanlığıyla olan ihtilaf nedeniyle moraller bozuldu. Öğretim elemanlarımız sadece Gazi Üniversitesi öğretim elemanlarının değil, tüm Türkiye’deki üniversite hastanesi öğretim elemanlarının biz ‘ne olacağız’ sorusunu sormasına sebep oldu. Sağlık Bakanlığının ve Yüksek Öğretim Kurumunun bu hususta gerekli açıklamaları bir an evvel yapmaları gerekir. Kanun çıktı, hala Yüksek Öğretim Kurumunda bekleyen yönetmeliklerimiz var. TBMM’de 36. maddenin düzenlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısı var. Muayenehanesi olanlara mütesep hak olacak mı olmayacak mı? Kişinin verimliliğini etkileyen en önemli unsurların başında, bu belirsizlik geliyor. Ancak öğretim elemanlarımıza çok açık bir şekilde ifade edeyim çalıştıkları eski verimliliklerini sağladıkları müddetçe öğretim elemanlarının özlük hakları bilhassa parasal gelirleri açısında her hangi bir kayıp söz konusu olmayacak.”


“Bu Kadar Hekim Sokağa Dökülüyor Her Hangi Bir Sıkıntı Yokta Mı Dökülüyor?”
Sağlık Bakanlığının tıp fakültelerini sadece hasta bakan, hasta tedavi eden parça başı iş yapan kişiler olarak görmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Ayhan, “Yönetmelik çalışmaları içinde akademik çalışmalara da oldukça önem verildi. Ücretlendirmeyen, parasal olmayan akademik çalışmalara ilave bir katkı verildiği görülüyor. Hekimlerimizin endişesi devam ediyor. Bu kadar hekim sokağa dökülüyorsa bir sıkıntı vardır. Sıkıntı var ise endişeler giderilmelidir. Mesela hoca farkının kaldırılmasını anlamış değilim, hoca farkı katiyen bıçak parası değildir. Hastanın hekim seçme hakkıdır. Hasta bir hekimden bir hizmet almak istiyorsa özellikle kendi seçtiği hekimden hizmet almak istiyorsa ve bu hizmeti almak münasebetiyle kendisi gönüllü olarak devlete her hangi bir yük olmadan o hekime muayene olmak ve karşılığını ödemek istiyorsa, bunun sağlık bakanlığı tarafından engellenmesi, engelleme için bu hususta ‘hayır alamazlar’ denilmesini anlamış değilim” dedi.

“Hekim Mesaisini Bitirdikten Sonra, Gelen Hastaya Bakması İçin Onu Teşvik Edici Bir Unsura İhtiyaç Var”
Üniversite hocalarını mesai dışı çalışmaya teşvik etmek için, bu duruma ilave bazı tedbir almaya mecbur olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayhan, “Mesai saatleri dışında çabuk hizmet almak isteyen hastalar, mesai saatleri dışındaki imkânlardan da istifade etmek istiyor ise o zaman hastaneye muayene için katkı payı yatırmalıdır. Bu suretle hem hekim, hem üniversite hastanesi hem de devletin kazanmasına ve hasta memnuniyetine imkân verilmesi gerekir” diye konuştu.


“Üniversitelere, Performansa Pek Dayalı Olmayan Lütuf Ödemesi Yapıldı”
“Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile anlaşarak ‘performans sistemine pek dayalı olmayan önceden hekimlerin fark aldığı miktar kadar bir farkı, “lütuf ödemesi’’ olarak bize gönderdi diyen Prof. Dr. Ayhan, “Peki biz onları nasıl dağıtacağız. Biz geçen sene nasıl dağıtmışsak bu seneki performansa bakmadan dağıtacağız. Mesai saati dışında bir katkı sağladı mı, onu öngörmüyor. Sadece siz bunları hekimlere dağıtın diyor. Neden? 2011 yılı içinde hekimler Tam Gün Kanununa uyum sağlayıncaya kadar parasal olarak her hangi bir eksiklikleri her hangi bir kayıpları olmasın düşüncesinde. Benim şahsi kanaatim performansa dayalı bilhassa mesai saatleri dışındaki imkânların değerlendirilmesini temin etmek maksadıyla hekim farkının konulması gerekir” dedi.


“24 Saat Çalışabilmesi İçin Hekime Bu Çalışmasının Karşılığının Verilmesi Gerekir”
Prof. Dr. Ayhan, hastanelerinde, Türkiye’de ve dünyada çok az olan cihazların bulunduğunu dile getirerek, bu cihazların sistemi geliştirmedikçe çalıştırılmayacağını kaydetti. Cihazların sabah sekiz, akşam beş arası çalışacağını, geriye kalan 16 saatte bu cihazların atıl vaziyette duracağına dikkat çeken Prof. Dr. Ayhan şunları kaydetti: “Hâlbuki bizim bu cihazların bir kısmını 24 saate çalıştırabilme imkânımız var. Ancak 24 saat çalışabilmesi için hekime bu çalışmasının karşılığının verilmesi gerekir. Türkiye’nin kıt olan kaynaklarından daha fazla istifade edilebilsin diye. Biz öğretim üyelerinin bu şikâyetlerinin bilhassa belirli şikâyetlerinin çok isabetli olduğunu ve Sağlık Bakanlığının nezdinde Yüksek Öğretim Kurumunun nezdinde çözüm arayışları için ciddi bir çaba içerisindeyiz.


“Akademik Çalışma Yapmayı, Eğitim Öğretim Faaliyetlerinde Bulunmayı Teşvik Ediyor”
Yeni döner sermaye yönetmeliğine göre hocaların döner sermaye alabileceği azami rakam, 8 katına kadar ve B 2 puanlarına göre 12 katına kadar alabilirler. 8 katının hepsi hasta bakarak alınamaz, yüzde 600’ü en fazla hasta bakarak. Geri kalanı akademik çalışmalardan alacaksınız. Belirli bir sınırdan sonra fazla hasta bakması öğretim üyesi için fazla bir gelir anlamına gelmiyor. Tam gün kanunun, kamu kaynaklarını verimli bir şekilde kullanılabilmesini, mesai saati dışında çalışmaları artırmak ve öğretim üyelerinin performansını artırmak için tekrar gözden geçirilmesi gerekir.


“Hocayı Asistan Konumuna Düşürmek”
Hekimlikte usta çırak ilişkisi vardır. Öncelikle asistan hastayı hazırlayacak; tespit ve teşhis asistan tarafından yapılacak, ondan sonra, eldeki verilere göre asistanın teşhisinin ve önerdiği tedavinin doğru olup olmadığını hoca tespit edecektir. Hoca hastayı hazırlamaz, hoca ilk kontrolleri yapmaz. Hoca, hazırlanan hastanın gerçekten o teşhis üzerine hasta olup olmadığını ve tedavinin doğru önerilip önerilmediğine bakar. Bu sebeple “hoca bakacaksa hoca baksın, asistan bakacaksa asistan baksın’’; bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu sadece ve sadece tıp fakülteleri için değil diğer fakülteler için de böyledir. Aksi takdirde asistanın yetişmesi mümkün değildir.


“Hedeflerimiz Arasında Yeni İnşaatlar Var”
Hastanemiz yenilenmeye devam ediyor. Hasta odalarını koğuş sisteminden çıkarıp otel odasını aratmayacak hale getirmeye çalışıyoruz. ‘Alet işler, el öğünür’ denir. Teknolojinin gelmiş olduğu sınırlar hasta memnuniyetini sağlayacak şekilde mekân ve imkân, yemeğinden hasta bakıcısına yoğun bir gayret içerisindeyiz. Örneğin kadın doğum ünitelerimizde hasta bebeğini kendi odasında dünyaya getirebiliyor. İnşaatlarımız devam ediyor. Bir yıl daha devam edecek, mekânı rahatlatıp son teknoloji ile donatmak ve en iyi hizmeti vermek gayesindeyiz. 2011-2012 hedeflerimiz içinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi örnek üniversite hastanelerinden biri olacaktır.”

Prof. Dr. Ayhan: “HEKİMLER ‘BİZ NE OLACAĞIZ’ ENDİŞESİ İÇİNDE”

Tam Gün Yasası tüm Türkiye’deki üniversite hastanesi öğretim elemanlarının ‘biz ne olacağız’ sorusunu sormasına sebep olduğunu söyleyen Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, “Mesaisini bitirdikten sonra öğretim elemanları gelen hastaya bakmak için, teşvik edici bir unsura ihtiyaç var” dedi.

Tam Gün Kanununun kamuoyunda çok tartışıldığını dile getiren Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, bu değişikliklerin üniversite ve devlet hastaneleri açısından ne getirip ne götürdüğünü ileri tarihlerde istatistikî sonuçların göstereceğini belirtti. Prof. Dr. Ayhan, tam gün yasasının bir hekimin sadece tercihte bulunmasını, ya devlette görev yapmayı ya da özel kuruluşu tercih etmesini istediğini; buna göre hekimlerin çalışacağı kurumu seçmesi gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Ayhan şunları söyledi: “Kanuna göre eğer üniversite öğretim üyesi olarak haricen bir iş yapmak istiyorsa, onu da doğrudan doğruya döner sermaye üzerinden yapılması gerekiyor. Bunun sağlık sektörüne çok büyük katkılar sağlayacağı Bakanlık tarafından ısrarla ifade ediliyor. Ancak, biz üniversiteler olarak o kadar emin değiliz. 2547 sayılı kanunun 36. maddesi değişmeden öğretim üyeleri iki ayrı statüde çalışabiliyorlardı ve tam gün statüsüyle o zaman tam günün tüm imkânlarından istifade ediyorlardı. Döner sermayeden de ona göre bir katkı payı alıyorlardı. Yarım gün çalışanlar ise üniversitelerdeki asli vazifelerini aksatmamak kaydıyla her hangi bir şekilde muayenehane açabiliyorlar, özel hastanelerde çalışabiliyordu. Kanunun bu düzenlenmesine göre üniversite de çalışan öğretim üyeleri artık sadece tam gün statüsüne geldi. Yarı zamanlı çalışma yasaklandı. Bu çalışma ne getirecek. Kanun çalışmalarında özellikle 58. maddenin düzenlenmesinde bu hocaların özlük hakları kaybolmasına engellemek maksadıyla birçok tedbirler alındığını görüyoruz. Bu tedbirler yeterli değil. Ama tedbirlerden daha ziyade kanunla ilgili açıklamaların yetersiz olduğunu düşünüyorum. Kanunla ilgili olarak gerek basın yayın organlarında gerekse Bakanlık tarafından yapılan açıklamalarda öğretim üyelerinin moralini ve motivasyonunu olumsuz etkileyecek değerlendirmeler vardı. Son derece istisna bazı hadiseler genele yansıtıldı ve tüm öğretim üyelerini kapsıyor gibi anlatıldı. Bu da öğretim üyelerimizden mesleğini hakkıyla yapmak isteyenleri ziyadesiyle üzdü. Üniversite hastaneleri 36. madde yani yarı zamanlı çalışılan dönemde de üniversite hastaneleri kendilerine gelen hastalara bakıyorlardı. Gerek yarı zamanlı gerek tam zamanlı öğretim üyeleri kendilerine gelen hastaları hastanede tedavi etmek için ellerinden gelen gayreti sarf ediyorlardı. Şu anda da öğretim üyelerimiz aynı performansı aynı gayreti gösteriyor. Öncekiyle farkı özlük haklarından daha ziyade Sağlık Bakanlığıyla olan ihtilaf nedeniyle moraller bozuldu. Öğretim elemanlarımız sadece Gazi Üniversitesi öğretim elemanlarının değil, tüm Türkiye’deki üniversite hastanesi öğretim elemanlarının biz ‘ne olacağız’ sorusunu sormasına sebep oldu. Sağlık Bakanlığının ve Yüksek Öğretim Kurumunun bu hususta gerekli açıklamaları bir an evvel yapmaları gerekir. Kanun çıktı, hala Yüksek Öğretim Kurumunda bekleyen yönetmeliklerimiz var. TBMM’de 36. maddenin düzenlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısı var. Muayenehanesi olanlara mütesep hak olacak mı olmayacak mı? Kişinin verimliliğini etkileyen en önemli unsurların başında, bu belirsizlik geliyor. Ancak öğretim elemanlarımıza çok açık bir şekilde ifade edeyim çalıştıkları eski verimliliklerini sağladıkları müddetçe öğretim elemanlarının özlük hakları bilhassa parasal gelirleri açısında her hangi bir kayıp söz konusu olmayacak.”


“Bu Kadar Hekim Sokağa Dökülüyor Her Hangi Bir Sıkıntı Yokta Mı Dökülüyor?”
Sağlık Bakanlığının tıp fakültelerini sadece hasta bakan, hasta tedavi eden parça başı iş yapan kişiler olarak görmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Ayhan, “Yönetmelik çalışmaları içinde akademik çalışmalara da oldukça önem verildi. Ücretlendirmeyen, parasal olmayan akademik çalışmalara ilave bir katkı verildiği görülüyor. Hekimlerimizin endişesi devam ediyor. Bu kadar hekim sokağa dökülüyorsa bir sıkıntı vardır. Sıkıntı var ise endişeler giderilmelidir. Mesela hoca farkının kaldırılmasını anlamış değilim, hoca farkı katiyen bıçak parası değildir. Hastanın hekim seçme hakkıdır. Hasta bir hekimden bir hizmet almak istiyorsa özellikle kendi seçtiği hekimden hizmet almak istiyorsa ve bu hizmeti almak münasebetiyle kendisi gönüllü olarak devlete her hangi bir yük olmadan o hekime muayene olmak ve karşılığını ödemek istiyorsa, bunun sağlık bakanlığı tarafından engellenmesi, engelleme için bu hususta ‘hayır alamazlar’ denilmesini anlamış değilim” dedi.

“Hekim Mesaisini Bitirdikten Sonra, Gelen Hastaya Bakması İçin Onu Teşvik Edici Bir Unsura İhtiyaç Var”
Üniversite hocalarını mesai dışı çalışmaya teşvik etmek için, bu duruma ilave bazı tedbir almaya mecbur olduğunu kaydeden Prof. Dr. Ayhan, “Mesai saatleri dışında çabuk hizmet almak isteyen hastalar, mesai saatleri dışındaki imkânlardan da istifade etmek istiyor ise o zaman hastaneye muayene için katkı payı yatırmalıdır. Bu suretle hem hekim, hem üniversite hastanesi hem de devletin kazanmasına ve hasta memnuniyetine imkân verilmesi gerekir” diye konuştu.


“Üniversitelere, Performansa Pek Dayalı Olmayan Lütuf Ödemesi Yapıldı”
“Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile anlaşarak ‘performans sistemine pek dayalı olmayan önceden hekimlerin fark aldığı miktar kadar bir farkı, “lütuf ödemesi’’ olarak bize gönderdi diyen Prof. Dr. Ayhan, “Peki biz onları nasıl dağıtacağız. Biz geçen sene nasıl dağıtmışsak bu seneki performansa bakmadan dağıtacağız. Mesai saati dışında bir katkı sağladı mı, onu öngörmüyor. Sadece siz bunları hekimlere dağıtın diyor. Neden? 2011 yılı içinde hekimler Tam Gün Kanununa uyum sağlayıncaya kadar parasal olarak her hangi bir eksiklikleri her hangi bir kayıpları olmasın düşüncesinde. Benim şahsi kanaatim performansa dayalı bilhassa mesai saatleri dışındaki imkânların değerlendirilmesini temin etmek maksadıyla hekim farkının konulması gerekir” dedi.


“24 Saat Çalışabilmesi İçin Hekime Bu Çalışmasının Karşılığının Verilmesi Gerekir”
Prof. Dr. Ayhan, hastanelerinde, Türkiye’de ve dünyada çok az olan cihazların bulunduğunu dile getirerek, bu cihazların sistemi geliştirmedikçe çalıştırılmayacağını kaydetti. Cihazların sabah sekiz, akşam beş arası çalışacağını, geriye kalan 16 saatte bu cihazların atıl vaziyette duracağına dikkat çeken Prof. Dr. Ayhan şunları kaydetti: “Hâlbuki bizim bu cihazların bir kısmını 24 saate çalıştırabilme imkânımız var. Ancak 24 saat çalışabilmesi için hekime bu çalışmasının karşılığının verilmesi gerekir. Türkiye’nin kıt olan kaynaklarından daha fazla istifade edilebilsin diye. Biz öğretim üyelerinin bu şikâyetlerinin bilhassa belirli şikâyetlerinin çok isabetli olduğunu ve Sağlık Bakanlığının nezdinde Yüksek Öğretim Kurumunun nezdinde çözüm arayışları için ciddi bir çaba içerisindeyiz.


“Akademik Çalışma Yapmayı, Eğitim Öğretim Faaliyetlerinde Bulunmayı Teşvik Ediyor”
Yeni döner sermaye yönetmeliğine göre hocaların döner sermaye alabileceği azami rakam, 8 katına kadar ve B 2 puanlarına göre 12 katına kadar alabilirler. 8 katının hepsi hasta bakarak alınamaz, yüzde 600’ü en fazla hasta bakarak. Geri kalanı akademik çalışmalardan alacaksınız. Belirli bir sınırdan sonra fazla hasta bakması öğretim üyesi için fazla bir gelir anlamına gelmiyor. Tam gün kanunun, kamu kaynaklarını verimli bir şekilde kullanılabilmesini, mesai saati dışında çalışmaları artırmak ve öğretim üyelerinin performansını artırmak için tekrar gözden geçirilmesi gerekir.


“Hocayı Asistan Konumuna Düşürmek”
Hekimlikte usta çırak ilişkisi vardır. Öncelikle asistan hastayı hazırlayacak; tespit ve teşhis asistan tarafından yapılacak, ondan sonra, eldeki verilere göre asistanın teşhisinin ve önerdiği tedavinin doğru olup olmadığını hoca tespit edecektir. Hoca hastayı hazırlamaz, hoca ilk kontrolleri yapmaz. Hoca, hazırlanan hastanın gerçekten o teşhis üzerine hasta olup olmadığını ve tedavinin doğru önerilip önerilmediğine bakar. Bu sebeple “hoca bakacaksa hoca baksın, asistan bakacaksa asistan baksın’’; bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu sadece ve sadece tıp fakülteleri için değil diğer fakülteler için de böyledir. Aksi takdirde asistanın yetişmesi mümkün değildir.


“Hedeflerimiz Arasında Yeni İnşaatlar Var”
Hastanemiz yenilenmeye devam ediyor. Hasta odalarını koğuş sisteminden çıkarıp otel odasını aratmayacak hale getirmeye çalışıyoruz. ‘Alet işler, el öğünür’ denir. Teknolojinin gelmiş olduğu sınırlar hasta memnuniyetini sağlayacak şekilde mekân ve imkân, yemeğinden hasta bakıcısına yoğun bir gayret içerisindeyiz. Örneğin kadın doğum ünitelerimizde hasta bebeğini kendi odasında dünyaya getirebiliyor. İnşaatlarımız devam ediyor. Bir yıl daha devam edecek, mekânı rahatlatıp son teknoloji ile donatmak ve en iyi hizmeti vermek gayesindeyiz. 2011-2012 hedeflerimiz içinde, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi örnek üniversite hastanelerinden biri olacaktır.”