NATİONAL CANCER INSTİTUTE’DE PROSTAT KANSERİ GÖRÜNTÜLEMESİ EŞLİĞİNDE HEDEFLİ BİYOPSİ VE FOKAL TEDAVİLER ÜZERİNE ÇALIŞAN DR. BARIŞ TÜRKBEY

Amerika’nın en saygın kurumlarından biri olan National Cancer İnstitute (NIH)’de prostat kanseri üzerine tedavi odaklı araştırmalarını sürdüren Dr. Barış Türkbey, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi.

Prostat kanseri görüntülemesi, görüntüleme eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedavi üzerine uzun yıllardır çalışmalarını yürüten Ulusal Kanser Enstitisünde (National Cancer İnstitute) Moleküler Görüntüleme Programı’nda doktor ve araştırmacı olarak çalışan Dr. Barış Türkbey, “Klasik random prostat biyopsilerini, tıbbi GPS sistemiyle çalışan hedefli biyopsi sistemine dönüştürdük. Uygun hastalarda prostat kanseri tedavisini, MRG kılavuzluğunda lazer kullanarak yapıyoruz. Sonuçlarımızı da yakında tıp dünyası ile paylaşacağız” dedi. 

Prostat kanseri görüntülemesi eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedaviler üzerine çalışmalarını sürdüren Dr. Barış Türkbey, Amerika’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı.

Ne üzerine çalışıyorsunuz?
Uzmanlık alanım radyoloji, odaklandığım konu ise kanser görüntülemesi. Kullandığımız belli başlı görüntüleme teknikleri arasında multiparametrik manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve pozitron emisyon tomografisi bilgisayarlı tomografi (PET/BT) var. MRG oldukça yüksek uzaysal çözünürlüklü bir yöntem ve bu teknik sayesinde çeşitli organ ve vücut sistemlerinin hem anatomik hem de fonksiyonel değerlendirmesini yapabilmekteyiz. PET/BT tekniğinde ise tümörlerin yapısında bulunan tümöre özgül molekülleri hedefleyen radyofarmasötik ajanlar kullanarak tümör metabolizmasını diğer manada tümör biyolojisini görüntüleyebiliyoruz. Aslında ideal olan yüksek anatomik çözünürlüklü MRG ile oldukça özgül olan PET’i birleştirebilen bir teknik olan MRG/PET’i kullanmak ancak bu teknoloji henüz tam randımanlı olarak kullanımda değil.

Bahsettiğim teknikler artık pek çok hastalığın tanı, tedavi ve takibinde bir kılavuz olarak rol oynamakta hatta ötesinde bu teknikler biyopsi hatta tedavi işlemleri esnasında gerçek zamanlı yol haritası vazifesi görmekte. 

Hangi tip hastaları ve hastalıkları tedavi ediyorsunuz?
Üzerinde çalıştığım başlıca kanser çeşidi prostat kanseri. Prostat kanserinde MRG, PET/BT ile görüntüleme ve görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda biyopsi ve fokal tedavi, bilhassa prostat kanserini daha iyi çözümleyebilmek için yoğun mesai harcamaktayım. Benzer şekilde böbrek kanseri konusunda da hedefe yönelik görüntüleme konusunda çalışmaktayım.

Bu hastalıkların bulguları, belirtileri ve tedavileri hakkında genel bilgiler verebilir misiniz?
Mesaimin önemli bir kısmını prostat kanserine ayırdığım için bilhassa prostat kanseri konusunda bildiklerimi aktarmak istiyorum. Prostat kanseri erkekler arasında en yaygın kanser çeşididir. İstatistiksel veriler uyarınca her 6 erkekten birisi prostat kanserine yakalanmakta ve bunlardan 36’da bir tanesi hayatını kaybetmektedir. Prostat kanseri, çoğunlukla tarama testlerinde ki günümüzde bir laboratuvar kan testi olan prostat spesifik antijen (PSA) ve rektal muayeneden bir veya ikisinde rastlanan anormal bulgular sonucunda gerçekleştirilen biyopsilerle tanı almaktadır. Ancak bazı hastalar üriner sistem bulguları veya hastalıkları çok ileri safha ise tutuluma bağlı bulgularla örneğin, kemik tutulumu varsa ağrılı semptomlarla başvurabilirler.
Bölgesel pratikler arasında farklılıklar olabilmekle birlikte bir genellemeye gidecek olursak ö günümüzde prostat kanseri tedavisinde cerrahi, radyoterapi gibi yöntemler hastalık prostat bezinde sınırlanmış ise uygulanıyor. İleri safhadaki prostat kanserlerinde ise hormon preparatları içeren sistemik tedavi yöntemleri kullanılıyor. Ancak günümüzde hastalığın gidişatına göre bu tedavi yöntemleri birbirleriyle kombine edilebiliyor. Son olarak bu aşamada deneysel olmakla birlikte fokal tedavi (laser, kryoablasyon) veya immünoterapi gibi yöntemler de belli protokoller çerçevesinde uygulanabiliyor.

Bu hastalığın dünyada ve Türkiye’de görülme sıklığı nedir, bu konuda istatistiki bilgileri paylaşabilir misiniz?
Kanser istatistiklerinin en sağlıklı tutulduğu ülke ABD, bu bilgi ışığında 2013 yılında ABD’de yaklaşık 240 bin kişi daha yeni prostat kanseri tanısı alacak ve maalesef 30 bin kişi prostat kanseri yüzünden hayatını kaybedecek.


Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Ankara’da doğdum, ailem Ankaralı. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara’da okudum. Üniversite sınavında ilk tercihim olan Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Bölümünü kazandım. Tıp fakültesi eğitimimi ve radyoloji ihtisasımı Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. 6 yılı aşkın bir süredir ABD’de Ulusal Kanser Enstitisü (National Institutes of Health – NIH) bünyesindeki Ulusal Kanser Enstitüsünde (National Cancer İnstitute) Moleküler Görüntüleme Programı’nda doktor ve araştırmacı olarak çalışmaktayım. Başlıca ilgi alanım prostat kanseri görüntülemesi, görüntüleme eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedavi. Hedefli biyopsileri NIH bünyesinde Philips ile ortaklaşa yaptığımız çalışmalar sonucunda geliştirdik, bir nevi tıbbi GPS sistemiyle çalışan bu sistemi bine yakın olguda başarıyla kullandık ve o sistem şu anda ticari kullanıma hazır hale geldi. Fokal tedavi ise MRG kılavuzluğunda lazer kullanarak yapmaktayız ve bu konudaki sonuçlarımızı da yakında tıp dünyası ile paylaşacağız.

Bugüne kadar eğitim aldığınız ve çalıştığınız kurumlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Tıp fakültesini Hacettepe İngilizce grubunda okudum, 2003 mezunuyum. Mezuniyet sonrasındaki ilk TUS’ta Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı’da ihtisasıma başladım. Sonrasında ise NIH maceram başladı. Kısacası Hacettepe ve NIH bugüne kadar çalıştığım kurumlar.

Eğitim aldığınız kurumların halen bulunduğunuz konuma gelmenizdeki katkıları nelerdir, şu anda çalıştığınız kurumu neden seçtiniz?
Radyoloji konusunda bildiklerimi Hacettepe Radyoloji’ye borçluyum, orada uluslararası standartlar denkliğinde bir eğitim aldım. Çalışma ortamı yoğun olmasına karşın hocalarımız eğitimimize oldukça fazla önem verirlerdi. Vaka çeşitliliği, zengin makine parkımız ve hocalarımız avantajlarımızdı. Hacettepe Radyoloji’de ilginç bir başka nokta ise bizden önceki jenerasyonlardaki pekçok hocamızın yurtdışında üst ihtisas düzeyinde eğitim almış olmasıydı. Bu çok önemli bir noktaydı, çünkü o örneklere bakarak neler başarabileceğimizi görebilme fırsatım olmuştu. Yine Hacettepe Radyoloji’de araştırmalar fazlaca teşvik edilirdi, bu konuda yeterli destek ve özgürlük mevcuttu, zaten benim NIH gibi bir kurumu seçmemdeki temel neden de araştırmalarımı daha ileri safhaya taşıyabilmekti. Dışarı çıktığımda Hacettepe Radyoloji’de aldığım eğitim ve nosyonun ABD standartlarına oldukça yakın olduğunu daha iyi fark ettim.

Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve ABD’deki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Bu şekilde bir karşılaştırma ne kadar sağlıklı olabilir bilemem, çünkü NIH AR-GE odaklı kurum, Türkiye’de karşılığı tam olarak yok maalesef. Ancak radyoloji açısından bir karşılaştırma yapmayı denersem, diyebilirim ki pratikte Türkiye’de şu an bazı sorunlar var. En temelinde performans sistemi iş yükünü en üst noktaya çekmiş durumda, buna karşın düşük puanlama nedeniyle görüntüleme tetkik kantitesi artarken, kalitesinde önlenemeyen düşüşler görülüyor. Maalesef bu sistem içerisinde AR-GE’ye yoğunlaşmak sanırım her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu bağlamda sadece kendi branşımı değerlendirebildiğimi belirtirken maalesef Radyoloji için şartlar Türkiye’de ABD’ye kıyasla daha da zor. Ancak tüm bunlara karşın hemen her kurumdaki meslekdaşım elinden gelenin fazlasıyla çalışmakta, bunu onlarla olan diyaloglarımda çokça duyuyorum.

Türkiye’de halen eğitim almakta olan tıp öğrencilerine ya da genç hekimlere neler önerirsiniz?
Rekabet şartları oldukça çetin, bu nedenle çok çalışmalarını, yurt dışındaki gelişmeleri yakından takip etmelerini öneririm. İnternet ve iletişim olanaklarının artmasıyla bunu yapmaları mümkün. Tıp fakültesi konusunda ana yargı eğitimin ezbere dayalı olduğu şeklinde, ancak ben buna katılmıyorum. Bence her konuda sorgulayıcı olmalılar, verilen bilgiyle yetinmeyip araştırmalılar ve sormalılar ancak bu şekilde iyi bir bilim insanı olmanın temelini atabilirler. Ve elbette kariyer planlamalarını orta uzun vadeleri hedefler doğrultusunda yapmalarını tavsiye ederim.

Hangi bilimsel dergileri takip ediyorsunuz?
Belli başlı tüm radyoloji dergilerini, yanı sıra Science, NEJM gibi ana dergileri takip ederim. Pubmed arama motorunda ilgilendiğim 10 temel konuda çıkan haftalık yayınlar her pazartesi e-maille bana gelir. Bu ücretsiz sunulan bir hizmet ve literatürü takip etmeme çok yardımcı oluyor, kesinlikle tavsiye ederim.

Mesleğinizle ilgili en çok ziyaret ettiğiniz 3 internet sitesi nedir?
Direkt ziyaretten ziyade ben twitter’da takip ediyorum onları, RSNA (Radiologic Society Of North America), AUA (American Urology Association), ACR (American College of Radiology) en sık takip ettiklerim.


 Yurt dışında hekimlik yapmanın sıkıntıları nelerdir?
En önemli sorun olarak, diploma ve eğitim denkliği sıkıntıları ile karşılaşıyorsunuz. Bunu gidermek zaman alıcı olabiliyor. Hastalarla iletişimde bazı farklılıklar doğabiliyor çünkü farklı kültürlerden geliyoruz, bunların dışında bir zorluk yaşanma ihtimali az. Ancak herşeyi zamanla aşıp hedefinize yürümeniz mümkün.

Türkiye’de tıbbın durumu nedir? Ülke dışında tahsil almak gerekli midir? Kimler için daha uygundur?
Türkiye’de tıp alanında olumlu işler yapıldı ve halen de yapılmakta ancak bazı politikalar maalesef tıp çalışanlarını olumsuz etkiliyor. Bir kaç örnek vermek gerekirse, oldukça çok sayıda yeni tıp fakültesi açılıyor. Evet doktor açığı olabilir ama bunun çözümü için başka yollar denenebilir. Yine, performans sistemi nedeniyle AR-GE’ye zaman ayırma konusunda sorunlar yaşanabilir ki bu durum literatüre orijinal katkının ve yeni icat-patentlerin sekteye uğramasına neden olabilir. Elbette sağlık hizmetinin vatandaşlara etkin ve hızlıca ulaştırılması önemlidir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta da “her doktorun belli aralıklarla bilgilerini yenilemesi için bilimi, literatürü ve dünyayı takip etme” gerekliliğidir. Sistemdeki düzenlemeler bu gerçeğe göre yapılırsa çok daha iyi olabilir.

ABD’deki kurumların yabancı doktorlara ve özellikle Türklere karşı özel bir tutumu var mıdır?
Hayır, bu konuda hiç bir özel tutumla karşılaşmadım, çünkü bu konuya ABD’de azami dikkat gösterilmektedir.

ABD’deki ünlü tıp kurumlarına ya da hastanelerine eğitim amaçlı olarak girebilmek mümkün müdür?
Bu mümkün, yeter ki bu konuda gerekli araştırmaları zamanında yapın ve gerekli kişilere ulaşın. Bilhassa internet çağında bu tip olanakları daha kolay bulabilirsiniz.

ABD’de Türk hekimler arası dayanışma ne durumdadır?
Türk meslektaşlarımızdan bir kaç tanesiyle ortak çalışmalarımız var. Hatta son iki yıldır bu ve benzeri iletişim olanaklarının oluşması için RSNA (Radiology Society of North America) kongresinde toplanmaya gayret ediyoruz. Ancak, iş yoğunlukları ve farklı iş programları bu tip dayanışmalara engel olabiliyor.

ABD’de Türk hekimlerin diğer yabancı hekimlerle karşılaştırıldığında ne durumdadır?
Belirli bir oran vermekte zorlanırım ama hemen her merkezde bir Türk radyologa rastlamak mümkün.

Halen üzerinde çalışmakta olduğunuz araştırma konular nelerdir?
Şu anda prostat kanserine ilaveten yoğun olarak lenfatik sistem görüntülemesi konusunda araştırmalar yapıyorum. Amacımız kanseri drene eden lenf düğümlerini elimizdeki yeni kontrast maddelerle tespit etmek ve kanserli olgulara ve hekimlerine daha fazla yardım edebilmek.

Bu çalışmaları hangi kurumda yapmaktasınız, ekibinizden bahsedebilir misiniz?
Bu çalışmaları kendi bölümümüzde yapıyoruz. Ekibimizde bir hemşiremiz, bir MRG teknisyenimiz, bir MRG fizikçimiz var. Bakıldığında küçük bir ekip olarak görülebilir ama o kadar uzun zamandır birlikte çalışıyoruz ki, uyumumuz çok iyi. Elbette bize yardımcı olan cerrahlarımız, onkologlarımız da mevcut. Kısacası multi-disipliner bir ekibiz ve gücümüzü çeşitliliğimiz ve uyumumuzdan alıyoruz.

Bize araştırma ekibinizin bir rutin gününü anlatabilir misiniz?
Bizim hastanemizin yapısı diğer hastanelerden belli farklılıklar göstermekte. Hastanemiz tam anlamıyla bir AR-GE hastanesi ve tüm hastalarımız etik kurul onaylı bilimsel protokollerin katılımcıları. Protokollerimiz herkese açık kaynaklarda, bilhassa internette, erişilebilir. Bu bilgilere ulaşan hastalarımız hemşiremizle iletişime geçerek protokol veya protokoller için gerek şartları sağlayıp sağlamadıkları konusunda değerlendirilirler. Bu aşamada hemşiremizin rolü çok büyüktür, çünkü bilimsel protokolü en ince detaylarına kadar bilir ve hastaya aktarır. Şayet hasta uygunsa hemşiremiz bizimle ön görüşme için toplantı tertip eder, bu toplantıda hasta ve yakınlarının tüm sorularını yanıtlamaya gayret ederiz. Ancak bu işlemde objektif olmak ana şartımız, çünkü bazı hastalarımız aşırı motive şekilde çalışmalara dahil olmak isteyebiliyorlar ki o anda hastayı bu durumdan korumak da bizim görevimizdir. Hastamız uygun şartları sağlayıp çalışmaya dahil olmayı kabul ederse gerekli laboratuvar incelemeleri yine hemşiremizin desteğiyle yaparız ve bu sonuçların uygunluğu tasdiklediğini tespit ettikten sonra görüntüleme işlemini kendi MRG ve PET/BT makinamızda kendi teknisyenlerimizle yaparız. Bu nokta çok önemli çünkü kendi makine parkımıza sahip olmamız bizi AR-GE konusunda daha rahat hareket etme özgürlüğünü vermekte. Görüntüleme datası elde olunduktan sonra yoğun bir multidispliner çalışma dönemi başlar. Bu aşamada radyologlar olarak cerrahlar, tıbbi onkologlar, radyasyon onkologları, patologlar, moleküler biyologlar, fizikçiler ve mühendisler ile, ki bunların çoğu farklı bölüm ve birimlerde çalışan ekip arkadaşlarımızdır, birlikte yaptığımız görüntülemenin üzerinde maksimum veriyi toplamak için mesaimizi harcarız. Bu heterojen ekipte her disiplinin önem ve görevleri eşit derecede olmakla birlikte bunlardan bir parçası dahi yanımızda olamazsa çalışmamızda aksama hissedilir. 

Bana bir günümüzü sordunuz ama bunu bir gün şeklinde anlatmak yerine size bir hastanın bizimle olan zamanını özetlemeye gayret ettim. Her hasta bizim için önce klinik anlamda daha sonra ise bilgi ve AR-GE anlamında çok önemlidir, her hastanın hikayesi farklıdır, her hastamızın bizimle ilk görüşmesinden data analizine kadar olan süreçte öğrendiklerimiz bizim için çok fazla önem arzeder.

İlginç olarak çekirdek ekibimiz çok az sayıda kişiden oluşmaktadır ama diğer disiplinlerle olan işbirliği ve uyumumuz başarımızın belki de esas sırrıdır. Eklemek istediğim son nokta ise tüm bunlar olurken ekipler arası diyaloğun maksimum düzeyde olmasıdır. Hemen her aşamada ekipler toplantı yaparlar, bu sayede herkes birbirinin dalı konusunda daha fazla bilgi sahibi olur ve hata, aksilik olasılıkları minimuma indirgenir. 

Med-Index

NATİONAL CANCER INSTİTUTE’DE PROSTAT KANSERİ GÖRÜNTÜLEMESİ EŞLİĞİNDE HEDEFLİ BİYOPSİ VE FOKAL TEDAVİLER ÜZERİNE ÇALIŞAN DR. BARIŞ TÜRKBEY

Amerika’nın en saygın kurumlarından biri olan National Cancer İnstitute (NIH)’de prostat kanseri üzerine tedavi odaklı araştırmalarını sürdüren Dr. Barış Türkbey, araştırmaları ve eğitimdeki yaşadıkları ile ilgili meslektaşlarına rehber olacak bilgiler verdi.

Prostat kanseri görüntülemesi, görüntüleme eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedavi üzerine uzun yıllardır çalışmalarını yürüten Ulusal Kanser Enstitisünde (National Cancer İnstitute) Moleküler Görüntüleme Programı’nda doktor ve araştırmacı olarak çalışan Dr. Barış Türkbey, “Klasik random prostat biyopsilerini, tıbbi GPS sistemiyle çalışan hedefli biyopsi sistemine dönüştürdük. Uygun hastalarda prostat kanseri tedavisini, MRG kılavuzluğunda lazer kullanarak yapıyoruz. Sonuçlarımızı da yakında tıp dünyası ile paylaşacağız” dedi. 

Prostat kanseri görüntülemesi eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedaviler üzerine çalışmalarını sürdüren Dr. Barış Türkbey, Amerika’daki yaşam şartları, çalışma koşulları ve tıp eğitimi hakkındaki görüşlerini Med-Index’e anlattı.

Ne üzerine çalışıyorsunuz?
Uzmanlık alanım radyoloji, odaklandığım konu ise kanser görüntülemesi. Kullandığımız belli başlı görüntüleme teknikleri arasında multiparametrik manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve pozitron emisyon tomografisi bilgisayarlı tomografi (PET/BT) var. MRG oldukça yüksek uzaysal çözünürlüklü bir yöntem ve bu teknik sayesinde çeşitli organ ve vücut sistemlerinin hem anatomik hem de fonksiyonel değerlendirmesini yapabilmekteyiz. PET/BT tekniğinde ise tümörlerin yapısında bulunan tümöre özgül molekülleri hedefleyen radyofarmasötik ajanlar kullanarak tümör metabolizmasını diğer manada tümör biyolojisini görüntüleyebiliyoruz. Aslında ideal olan yüksek anatomik çözünürlüklü MRG ile oldukça özgül olan PET’i birleştirebilen bir teknik olan MRG/PET’i kullanmak ancak bu teknoloji henüz tam randımanlı olarak kullanımda değil.

Bahsettiğim teknikler artık pek çok hastalığın tanı, tedavi ve takibinde bir kılavuz olarak rol oynamakta hatta ötesinde bu teknikler biyopsi hatta tedavi işlemleri esnasında gerçek zamanlı yol haritası vazifesi görmekte. 

Hangi tip hastaları ve hastalıkları tedavi ediyorsunuz?
Üzerinde çalıştığım başlıca kanser çeşidi prostat kanseri. Prostat kanserinde MRG, PET/BT ile görüntüleme ve görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda biyopsi ve fokal tedavi, bilhassa prostat kanserini daha iyi çözümleyebilmek için yoğun mesai harcamaktayım. Benzer şekilde böbrek kanseri konusunda da hedefe yönelik görüntüleme konusunda çalışmaktayım.

Bu hastalıkların bulguları, belirtileri ve tedavileri hakkında genel bilgiler verebilir misiniz?
Mesaimin önemli bir kısmını prostat kanserine ayırdığım için bilhassa prostat kanseri konusunda bildiklerimi aktarmak istiyorum. Prostat kanseri erkekler arasında en yaygın kanser çeşididir. İstatistiksel veriler uyarınca her 6 erkekten birisi prostat kanserine yakalanmakta ve bunlardan 36’da bir tanesi hayatını kaybetmektedir. Prostat kanseri, çoğunlukla tarama testlerinde ki günümüzde bir laboratuvar kan testi olan prostat spesifik antijen (PSA) ve rektal muayeneden bir veya ikisinde rastlanan anormal bulgular sonucunda gerçekleştirilen biyopsilerle tanı almaktadır. Ancak bazı hastalar üriner sistem bulguları veya hastalıkları çok ileri safha ise tutuluma bağlı bulgularla örneğin, kemik tutulumu varsa ağrılı semptomlarla başvurabilirler.
Bölgesel pratikler arasında farklılıklar olabilmekle birlikte bir genellemeye gidecek olursak ö günümüzde prostat kanseri tedavisinde cerrahi, radyoterapi gibi yöntemler hastalık prostat bezinde sınırlanmış ise uygulanıyor. İleri safhadaki prostat kanserlerinde ise hormon preparatları içeren sistemik tedavi yöntemleri kullanılıyor. Ancak günümüzde hastalığın gidişatına göre bu tedavi yöntemleri birbirleriyle kombine edilebiliyor. Son olarak bu aşamada deneysel olmakla birlikte fokal tedavi (laser, kryoablasyon) veya immünoterapi gibi yöntemler de belli protokoller çerçevesinde uygulanabiliyor.

Bu hastalığın dünyada ve Türkiye’de görülme sıklığı nedir, bu konuda istatistiki bilgileri paylaşabilir misiniz?
Kanser istatistiklerinin en sağlıklı tutulduğu ülke ABD, bu bilgi ışığında 2013 yılında ABD’de yaklaşık 240 bin kişi daha yeni prostat kanseri tanısı alacak ve maalesef 30 bin kişi prostat kanseri yüzünden hayatını kaybedecek.


Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Ankara’da doğdum, ailem Ankaralı. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara’da okudum. Üniversite sınavında ilk tercihim olan Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Bölümünü kazandım. Tıp fakültesi eğitimimi ve radyoloji ihtisasımı Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladım. 6 yılı aşkın bir süredir ABD’de Ulusal Kanser Enstitisü (National Institutes of Health – NIH) bünyesindeki Ulusal Kanser Enstitüsünde (National Cancer İnstitute) Moleküler Görüntüleme Programı’nda doktor ve araştırmacı olarak çalışmaktayım. Başlıca ilgi alanım prostat kanseri görüntülemesi, görüntüleme eşliğinde hedefli biyopsi ve fokal tedavi. Hedefli biyopsileri NIH bünyesinde Philips ile ortaklaşa yaptığımız çalışmalar sonucunda geliştirdik, bir nevi tıbbi GPS sistemiyle çalışan bu sistemi bine yakın olguda başarıyla kullandık ve o sistem şu anda ticari kullanıma hazır hale geldi. Fokal tedavi ise MRG kılavuzluğunda lazer kullanarak yapmaktayız ve bu konudaki sonuçlarımızı da yakında tıp dünyası ile paylaşacağız.

Bugüne kadar eğitim aldığınız ve çalıştığınız kurumlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Tıp fakültesini Hacettepe İngilizce grubunda okudum, 2003 mezunuyum. Mezuniyet sonrasındaki ilk TUS’ta Hacettepe Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı’da ihtisasıma başladım. Sonrasında ise NIH maceram başladı. Kısacası Hacettepe ve NIH bugüne kadar çalıştığım kurumlar.

Eğitim aldığınız kurumların halen bulunduğunuz konuma gelmenizdeki katkıları nelerdir, şu anda çalıştığınız kurumu neden seçtiniz?
Radyoloji konusunda bildiklerimi Hacettepe Radyoloji’ye borçluyum, orada uluslararası standartlar denkliğinde bir eğitim aldım. Çalışma ortamı yoğun olmasına karşın hocalarımız eğitimimize oldukça fazla önem verirlerdi. Vaka çeşitliliği, zengin makine parkımız ve hocalarımız avantajlarımızdı. Hacettepe Radyoloji’de ilginç bir başka nokta ise bizden önceki jenerasyonlardaki pekçok hocamızın yurtdışında üst ihtisas düzeyinde eğitim almış olmasıydı. Bu çok önemli bir noktaydı, çünkü o örneklere bakarak neler başarabileceğimizi görebilme fırsatım olmuştu. Yine Hacettepe Radyoloji’de araştırmalar fazlaca teşvik edilirdi, bu konuda yeterli destek ve özgürlük mevcuttu, zaten benim NIH gibi bir kurumu seçmemdeki temel neden de araştırmalarımı daha ileri safhaya taşıyabilmekti. Dışarı çıktığımda Hacettepe Radyoloji’de aldığım eğitim ve nosyonun ABD standartlarına oldukça yakın olduğunu daha iyi fark ettim.

Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve ABD’deki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Bu şekilde bir karşılaştırma ne kadar sağlıklı olabilir bilemem, çünkü NIH AR-GE odaklı kurum, Türkiye’de karşılığı tam olarak yok maalesef. Ancak radyoloji açısından bir karşılaştırma yapmayı denersem, diyebilirim ki pratikte Türkiye’de şu an bazı sorunlar var. En temelinde performans sistemi iş yükünü en üst noktaya çekmiş durumda, buna karşın düşük puanlama nedeniyle görüntüleme tetkik kantitesi artarken, kalitesinde önlenemeyen düşüşler görülüyor. Maalesef bu sistem içerisinde AR-GE’ye yoğunlaşmak sanırım her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bu bağlamda sadece kendi branşımı değerlendirebildiğimi belirtirken maalesef Radyoloji için şartlar Türkiye’de ABD’ye kıyasla daha da zor. Ancak tüm bunlara karşın hemen her kurumdaki meslekdaşım elinden gelenin fazlasıyla çalışmakta, bunu onlarla olan diyaloglarımda çokça duyuyorum.

Türkiye’de halen eğitim almakta olan tıp öğrencilerine ya da genç hekimlere neler önerirsiniz?
Rekabet şartları oldukça çetin, bu nedenle çok çalışmalarını, yurt dışındaki gelişmeleri yakından takip etmelerini öneririm. İnternet ve iletişim olanaklarının artmasıyla bunu yapmaları mümkün. Tıp fakültesi konusunda ana yargı eğitimin ezbere dayalı olduğu şeklinde, ancak ben buna katılmıyorum. Bence her konuda sorgulayıcı olmalılar, verilen bilgiyle yetinmeyip araştırmalılar ve sormalılar ancak bu şekilde iyi bir bilim insanı olmanın temelini atabilirler. Ve elbette kariyer planlamalarını orta uzun vadeleri hedefler doğrultusunda yapmalarını tavsiye ederim.

Hangi bilimsel dergileri takip ediyorsunuz?
Belli başlı tüm radyoloji dergilerini, yanı sıra Science, NEJM gibi ana dergileri takip ederim. Pubmed arama motorunda ilgilendiğim 10 temel konuda çıkan haftalık yayınlar her pazartesi e-maille bana gelir. Bu ücretsiz sunulan bir hizmet ve literatürü takip etmeme çok yardımcı oluyor, kesinlikle tavsiye ederim.

Mesleğinizle ilgili en çok ziyaret ettiğiniz 3 internet sitesi nedir?
Direkt ziyaretten ziyade ben twitter’da takip ediyorum onları, RSNA (Radiologic Society Of North America), AUA (American Urology Association), ACR (American College of Radiology) en sık takip ettiklerim.


 Yurt dışında hekimlik yapmanın sıkıntıları nelerdir?
En önemli sorun olarak, diploma ve eğitim denkliği sıkıntıları ile karşılaşıyorsunuz. Bunu gidermek zaman alıcı olabiliyor. Hastalarla iletişimde bazı farklılıklar doğabiliyor çünkü farklı kültürlerden geliyoruz, bunların dışında bir zorluk yaşanma ihtimali az. Ancak herşeyi zamanla aşıp hedefinize yürümeniz mümkün.

Türkiye’de tıbbın durumu nedir? Ülke dışında tahsil almak gerekli midir? Kimler için daha uygundur?
Türkiye’de tıp alanında olumlu işler yapıldı ve halen de yapılmakta ancak bazı politikalar maalesef tıp çalışanlarını olumsuz etkiliyor. Bir kaç örnek vermek gerekirse, oldukça çok sayıda yeni tıp fakültesi açılıyor. Evet doktor açığı olabilir ama bunun çözümü için başka yollar denenebilir. Yine, performans sistemi nedeniyle AR-GE’ye zaman ayırma konusunda sorunlar yaşanabilir ki bu durum literatüre orijinal katkının ve yeni icat-patentlerin sekteye uğramasına neden olabilir. Elbette sağlık hizmetinin vatandaşlara etkin ve hızlıca ulaştırılması önemlidir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta da “her doktorun belli aralıklarla bilgilerini yenilemesi için bilimi, literatürü ve dünyayı takip etme” gerekliliğidir. Sistemdeki düzenlemeler bu gerçeğe göre yapılırsa çok daha iyi olabilir.

ABD’deki kurumların yabancı doktorlara ve özellikle Türklere karşı özel bir tutumu var mıdır?
Hayır, bu konuda hiç bir özel tutumla karşılaşmadım, çünkü bu konuya ABD’de azami dikkat gösterilmektedir.

ABD’deki ünlü tıp kurumlarına ya da hastanelerine eğitim amaçlı olarak girebilmek mümkün müdür?
Bu mümkün, yeter ki bu konuda gerekli araştırmaları zamanında yapın ve gerekli kişilere ulaşın. Bilhassa internet çağında bu tip olanakları daha kolay bulabilirsiniz.

ABD’de Türk hekimler arası dayanışma ne durumdadır?
Türk meslektaşlarımızdan bir kaç tanesiyle ortak çalışmalarımız var. Hatta son iki yıldır bu ve benzeri iletişim olanaklarının oluşması için RSNA (Radiology Society of North America) kongresinde toplanmaya gayret ediyoruz. Ancak, iş yoğunlukları ve farklı iş programları bu tip dayanışmalara engel olabiliyor.

ABD’de Türk hekimlerin diğer yabancı hekimlerle karşılaştırıldığında ne durumdadır?
Belirli bir oran vermekte zorlanırım ama hemen her merkezde bir Türk radyologa rastlamak mümkün.

Halen üzerinde çalışmakta olduğunuz araştırma konular nelerdir?
Şu anda prostat kanserine ilaveten yoğun olarak lenfatik sistem görüntülemesi konusunda araştırmalar yapıyorum. Amacımız kanseri drene eden lenf düğümlerini elimizdeki yeni kontrast maddelerle tespit etmek ve kanserli olgulara ve hekimlerine daha fazla yardım edebilmek.

Bu çalışmaları hangi kurumda yapmaktasınız, ekibinizden bahsedebilir misiniz?
Bu çalışmaları kendi bölümümüzde yapıyoruz. Ekibimizde bir hemşiremiz, bir MRG teknisyenimiz, bir MRG fizikçimiz var. Bakıldığında küçük bir ekip olarak görülebilir ama o kadar uzun zamandır birlikte çalışıyoruz ki, uyumumuz çok iyi. Elbette bize yardımcı olan cerrahlarımız, onkologlarımız da mevcut. Kısacası multi-disipliner bir ekibiz ve gücümüzü çeşitliliğimiz ve uyumumuzdan alıyoruz.

Bize araştırma ekibinizin bir rutin gününü anlatabilir misiniz?
Bizim hastanemizin yapısı diğer hastanelerden belli farklılıklar göstermekte. Hastanemiz tam anlamıyla bir AR-GE hastanesi ve tüm hastalarımız etik kurul onaylı bilimsel protokollerin katılımcıları. Protokollerimiz herkese açık kaynaklarda, bilhassa internette, erişilebilir. Bu bilgilere ulaşan hastalarımız hemşiremizle iletişime geçerek protokol veya protokoller için gerek şartları sağlayıp sağlamadıkları konusunda değerlendirilirler. Bu aşamada hemşiremizin rolü çok büyüktür, çünkü bilimsel protokolü en ince detaylarına kadar bilir ve hastaya aktarır. Şayet hasta uygunsa hemşiremiz bizimle ön görüşme için toplantı tertip eder, bu toplantıda hasta ve yakınlarının tüm sorularını yanıtlamaya gayret ederiz. Ancak bu işlemde objektif olmak ana şartımız, çünkü bazı hastalarımız aşırı motive şekilde çalışmalara dahil olmak isteyebiliyorlar ki o anda hastayı bu durumdan korumak da bizim görevimizdir. Hastamız uygun şartları sağlayıp çalışmaya dahil olmayı kabul ederse gerekli laboratuvar incelemeleri yine hemşiremizin desteğiyle yaparız ve bu sonuçların uygunluğu tasdiklediğini tespit ettikten sonra görüntüleme işlemini kendi MRG ve PET/BT makinamızda kendi teknisyenlerimizle yaparız. Bu nokta çok önemli çünkü kendi makine parkımıza sahip olmamız bizi AR-GE konusunda daha rahat hareket etme özgürlüğünü vermekte. Görüntüleme datası elde olunduktan sonra yoğun bir multidispliner çalışma dönemi başlar. Bu aşamada radyologlar olarak cerrahlar, tıbbi onkologlar, radyasyon onkologları, patologlar, moleküler biyologlar, fizikçiler ve mühendisler ile, ki bunların çoğu farklı bölüm ve birimlerde çalışan ekip arkadaşlarımızdır, birlikte yaptığımız görüntülemenin üzerinde maksimum veriyi toplamak için mesaimizi harcarız. Bu heterojen ekipte her disiplinin önem ve görevleri eşit derecede olmakla birlikte bunlardan bir parçası dahi yanımızda olamazsa çalışmamızda aksama hissedilir. 

Bana bir günümüzü sordunuz ama bunu bir gün şeklinde anlatmak yerine size bir hastanın bizimle olan zamanını özetlemeye gayret ettim. Her hasta bizim için önce klinik anlamda daha sonra ise bilgi ve AR-GE anlamında çok önemlidir, her hastanın hikayesi farklıdır, her hastamızın bizimle ilk görüşmesinden data analizine kadar olan süreçte öğrendiklerimiz bizim için çok fazla önem arzeder.

İlginç olarak çekirdek ekibimiz çok az sayıda kişiden oluşmaktadır ama diğer disiplinlerle olan işbirliği ve uyumumuz başarımızın belki de esas sırrıdır. Eklemek istediğim son nokta ise tüm bunlar olurken ekipler arası diyaloğun maksimum düzeyde olmasıdır. Hemen her aşamada ekipler toplantı yaparlar, bu sayede herkes birbirinin dalı konusunda daha fazla bilgi sahibi olur ve hata, aksilik olasılıkları minimuma indirgenir. 

Med-Index