KELEBEĞİN KAOTİK ETKİSİ


SANATSAL SAĞLIK

Kaos teorisi ve müziğin bir arada işlendiği “Kelebek Etkisi” filmi hakkında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Canan ile hobisi olan müzik ve üzerinde uzun yıllardır çalıştığı kaos teorisi hakkında konuştuk.

Sanatın tıpla buluştuğu ve bilimsel çalışmaları konu alan filmleri ele aldığımız haber çalışmamızın bu ay ki konuğu olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Canan ile kaos teorisi denildiğinde ilk akla gelen film olan “Kelebek Etkisi” ve müziği konuştuk. Müziğin düşünme ve konsantrasyona iyi geldiğini çok erken dönemlerde keşfettiğini; fakat bunun sinirsel temellerini yıllar sonra anladığını söyleyen Canan, müziğin beyni adeta “akord ettiğini” ve müzikten uzak kaldıkça bu akordun bir şekilde bozulabildiğini anlattı. “Kelebek Etkisi”ni, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesi olduğunu belirten Doç. Dr. Sinan Canan, bu alandaki çalışmaları ve Kaos teorisine göre ufak bir etkinin tahmin edilemeyecek sonuçlar doğurabileceğini kaydetti.
“Amazon Ormanları’nda Bir Kelebeğin Kanat Çırpması, Avrupa’da Fırtına Kopmasına Neden Olabilir”
Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç şartlarındaki ölçülemeyecek kadar küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesidir. Edward N. Lorenz’in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Daha sonralarda hava durumuyla ile ilgili verdiği şu örnek ile ünlenmiştir. “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”
Kelebek Etkisi
Kelebek etkisi (Butterfly Effect) filminin konusu kısaca şöyle, çocukluğu boyunca, Evan kendisini günlük tutmaya ve günlük hayatındaki ayrıntıları yazmaya teşvik eden bir psikologun gözetiminde geçirir. Artık üniversitede olan Evan, günlüklerinden birini okurken, kendini birden bire ve açıklanamayan bir nedenle geçmişe dönmüş olarak bulur. Anlar ki yatağının altında sakladığı defterler geçmişe dönüp, hatıralarını anımsayabilmesi için birer araçtır. Ama bu anımsayışlar, arkadaşlarının, özellikle de yetişkinliğinde de sevmeye devam ettiği çocukluk aşkı Kayleigh’nin yıkılmış hayatından sorumluluk duymasına neden olur. Çocukken elinden gelmeyen şeyleri yapmaya karar veren Evan, kasıtlı olarak geçmişe yolculuklar yapar. Bugünkü aklıyla çocukluk bedenine girerek, tarihi yeniden yazmaya ve arkadaşlarını ve sevdiklerini kötü deneyimlerden kurtarmaya çabalar. Ancak Evan ne zaman geçmişte bir şey değiştirse, yaptıklarının bugünde beklenmedik ve feci sonuçlar doğurduğunu görür. Ne kadar çaba gösterirse göstersin, kendisi ile Kayleigh’nin “sonsuza dek mutlu” yaşadıkları bir gerçeklik dünyası yaratamayacak gibi gözükmektedir.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve müzisyen Doç. Dr. Sinan Canan, Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’ün sorularını yanıtladı.

Kelebek etkisi filmi gerçeği yansıtıyor mu?

Seyrettiğimde çok beğendiğim iyi bir fantezi filmidir Kelebek Etkisi; fakat tabii birçok açıdan “bilimsel” sorunlarla dolu, birçok Hollywood filmleri gibi. Evan’ın geçmişe yaptığı uçuşların mekanizmasını bir yana bırakırsak, aslında geçmişe giderek kendi “kaderinde” yaptığı değişiklikler pek de “kelebek etkisi” olarak adlandırılmaya uygun değil. Zira geriye döndüğünde olaylara apaçık ve yönlendirici bir şekilde müdahale ediyor ve bu şekilde geleceği yine “tahmin edilebilir” bir tarzda değiştirmeye çalışıyor. Sürekli olarak meydana çıkan “kötü sonuçlar” ise aslında Evan’ın hesaplarının “eksik” olmasından kaynaklanıyor. Nitekim, en sonunda Evan geriye dönüp de hayatının aşkıyla daha tanışmadan bu tanışıklığı engellemeyi seçtiğinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu görüyoruz . Gerçi o hayatının aşkından oluyor ama, en azından herkes sağlam ve hayatta!
Halbuki kaos teorisinde bahsettiğimiz kelebek etkisi çok farklı bir şey aslında. Bunu belki de en iyi anlatan hikaye ünlü bilimkurgu ve fantezi üstadı Ray Bradbury’nin yazdığı “A Sound of Thunder” isimli hikayedir. Gerçi bu hikayeyi temel alan bir film de çekildi ama o kadar kötü bir filmdir ki, ne pahasına olursa olsun uzak durmak gerekir! Bradbury’nin hikayesinde, geçmişe yolculuk edip yanlışlıkla bir kelebeği öldüren “zaman tursitleri”nin sebep olduğu felaketler anlatılır. Gerçekten de “kelebek etkisi”nde, zamanın seyrine, yahut sistemlerin davranışlarına yapılan etkiler, büyük sonuçlar doğurabilmeleri için ölçülebilir büyüklükte olmak zorunda bile değillerdir. Hatta genellikle büyük etkiler beklenen sonuçları doğurmazken, hiç hesapta olmayan ve dikkate bile değmeyecek değişiklikler, olayların seyrini baştan aşağı değiştirebilir. Zira tabiatın esası budur; tüm süreçler, başlangıç koşullarına çok hassas düzeyde bağlıdır ve ölçülemeyecek kadar küçük farklılıklar, bambaşka sonuçlar getirir.
Bu filmde söz konusu olan kaotik etki nasıl ele alınmış? Doğru mu?
Aslında bilimsel anlamda bakılınca filmde ele alınan konu kaotik değil, tam tersine “doğrusal” bir anlayışa sahip. Geçmişte bir şeyleri değiştirdiğinizde hep gelecekte bir şeyler değişiyor. Böyle bir kurgu aslında gerçeğe aykırıdır; dikkat edin, her şey sebep-sonuç zinciri içinde cereyan ediyor filmde. Halbuki gerçek hayatta olayların seyrini etkileyen değişkenleri hesaba katabilmeniz mümkün değildir ve fiziksel olarak mümkün olsa bile, geçmişe gidip de olayları istediğimiz gibi yönlendirebilmemiz sırf bu yüzden aslında imkansızdır.
Kaotik olayları hikayelere dahil etmek çok kolay değil. Benim de bu konuda bir denemem olmuştu; http://www.sinancanan.net.tr/  adresinde yayınladığım “Yengeç” isimli hikaye böyle bir denemedir mesela. Ama gerçekten kaos teorisini anlamak da hikaye ederek anlatmak da çok kolay değil sanırım. Her gün kaotik sistemlerin içinde yaşasak da durum böyle…
Kaos teorisi tam olarak nedir?
Kaos teorisi, karmaşık davranışlar gösteren ve bildiğimiz neden sonuç ilişkileri ile davranışlarını tam olarak açıklayamadığımız sistemleri ve olayları açıklamaya yönelik bir dizi matematiksel kuram ve kavramsal bir çerçeveden oluşur. Başlangıç şartlarına hassas bağlı, doğrusal davranmayan, öngörülemeyen, ama tüm bunların yanı sıra karmaşık bir düzenlenme gösteren ve belli düzenlere sahip olan sistem ve olaylardır kaos teorisinin konusu. Atmosfer olayları, beynimizin çalışması, akan sudaki girdaplar ve daha aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm doğal hadiselerde “kaotik” bazı özellikler görebiliyoruz. Bu yaygınlık da kaos ve karmaşıklık bilimini gittikçe daha popüler bir konu haline getiriyor.
Bu alanda çalışmalarda son gelişmeler nelerdir?
Hemen her türlü bilim alanını ilgilendiren bir konu olduğu için kaos ve karmaşıklık bilimindeki son gelişmeleri bir bütün olarak takip etmeye imkan yok. Fakat benim açımdan bilim dünyasına getirdiği en önemli yenilik, her türlü doğal hadisenin bir çok bilim dalının yardımıyla bir bütün olarak incelenmesi gerekliliğinin, yani “bütüncül bakış”ın bilim adamlarının mantığına iyiden iyiye yerleşmeye başlaması oldu aslında. İndirgemeci anlayışların sınırlarını gördükten sonra biraz da meselelere büyük bir bütünün parçaları olarak bakarak sistem anlayışı çerçevesinde eldeki verilerin yeniden yorumlanması bize çok ilginç alanlar açabilir. Özellikle şu ana kadar incelenemez ve karmaşık gördüğümüz bir çok olayın basit kurallara indirgenebildiğini gördükçe, bilimsel araştırma alanlarımızda da ciddi bir genişleme yaşıyoruz ve bu genişleme gittikçe artacak. Son yıllarda hayvan popülasyonları üzerindeki çalışmalardan tutun, vücut bileşenlerinin çalışmasına; borsadaki fiyat hareketlerinden yeryüzü hareketlerinin ritmine kadar bir çok alanda yeni fikirler ve tabiatın dilini anlamaya yönelik yeni keşifler ortaya çıkmaya başladı. Gelişmeleri takip etmeye devam ediyoruz.

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Sinirbilimleri ile uğraşan bir fizyoloji doktoruyum. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra tıp fakültesinde histoloji ve fizyoloji alanlarında yüksek lisans ve doktoramı yaptım. Şimdi de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda Doçent olarak görev yapıyorum.
Mesleğinize müziğin etkisi nasıl oluyor?
Müzik benim çok erken yaşlardan beri kafama taktığım bir meşgale; fakat müzik yapmaya başlamam çeşitli nedenlerle üniversiteye kadar gecikti. Üniversitede kurduğumuz müzik grubu ile konserler vermenin yanı sıra çeşitli çalışmalar da yaptık ve o günden beridir özellikle gitar ve bilgisayarımdaki müzik yazılımları benim için vazgeçilmezler arasındadır. Gerek öğrenciliğim, gerekse meslek hayatım boyunca müziğin bana külfetten ziyade avantaj sağladığı bir çok durum oldu. Bir kere müziğin düşünmeme ve konsantrasyonuma iyi geldiğini çok erken dönemlerde kendimce keşfetmiştim; fakat bunun sinirsel temellerini yıllar sonra anladım elbette. Gerçekten de eğer müzik yeteneğini varsa, müzik sizin beyninizi adeta “akord ediyor” ve müzikten uzak kaldıkça bu akord bir şekilde bozulabiliyor. Artık bazılarının müziği neden bir tutku olarak ele aldığını ve onsuz yapamadığını daha iyi anlıyorum, zira ben de biraz öyleyim aslında.

Neden bu hobiyi seçtiniz?
Aslında sanırım o beni seçti! Kendimi bildim bileli müzikle uğraşırım, elime gitar aldığım günden beridir de onsuz bir yaşam düşünmedim hiç. Ayrıca vurmalı çalgılar, bağlama ve ud gibi enstrümanları da elimden geldiğince çalmaya gayret ediyorum. Çocuklarımla beraber kurduğumuz küçük bir ev orkestramız bile oldu sayılır!
Çocuklarıma özellikle bu konuda teşvik edici davranmaya çalışıyorum. Zira tarihteki büyük fikir ve bilim adamlarının hemen hepsinin aynı zamanda iyi birer müzisyen olduklarını biliriz. Elbette bende müzik dışındaki yetenekler yok ama arada sıkı bir ilişki olduğunu biliyorum ve bu konuyu gelecek nesiller adına çok önemli buluyorum.
Müzik aslında insan beyninin en seçkin ve karmaşık özelliklerinden birisi. Böyle bir yetenekle doğan insan beyninde, müziğin etkilerinin çok ciddiye alınması gerektiğini ve bu konunun üzerinde hem bilimsel hem de sanatsal olarak çok daha yoğun bir şekilde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben bu ilgiyi olabildiğince evimde göstermeye çalışıyorum şimdilik…
Yaptığınız hobi size ne hissettiriyor?
Anlatması zor. Adeta bir hipnoz haline benziyor müzikle uğraşırken yaşadıklarım. Sanırım bir çok müzisyende de benzer durumlar meydana geliyormuş Ayrıca, kafanızda gezinen bir besteyi çalıp kaydetmek, insana gerçekten bir şeyler gerçekleştirme ve başarma duygusu hissettiriyor; benzer bir hissi ancak doktora tezimi teslim ettiğimde yaşamıştım. Ama müzikle uğraşırsanız bunu her gün yaşayabiliyorsunuz. O yüzden herkese tavsiye ediyorum.

KELEBEĞİN KAOTİK ETKİSİ


SANATSAL SAĞLIK

Kaos teorisi ve müziğin bir arada işlendiği “Kelebek Etkisi” filmi hakkında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Canan ile hobisi olan müzik ve üzerinde uzun yıllardır çalıştığı kaos teorisi hakkında konuştuk.

Sanatın tıpla buluştuğu ve bilimsel çalışmaları konu alan filmleri ele aldığımız haber çalışmamızın bu ay ki konuğu olan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Canan ile kaos teorisi denildiğinde ilk akla gelen film olan “Kelebek Etkisi” ve müziği konuştuk. Müziğin düşünme ve konsantrasyona iyi geldiğini çok erken dönemlerde keşfettiğini; fakat bunun sinirsel temellerini yıllar sonra anladığını söyleyen Canan, müziğin beyni adeta “akord ettiğini” ve müzikten uzak kaldıkça bu akordun bir şekilde bozulabildiğini anlattı. “Kelebek Etkisi”ni, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesi olduğunu belirten Doç. Dr. Sinan Canan, bu alandaki çalışmaları ve Kaos teorisine göre ufak bir etkinin tahmin edilemeyecek sonuçlar doğurabileceğini kaydetti.
“Amazon Ormanları’nda Bir Kelebeğin Kanat Çırpması, Avrupa’da Fırtına Kopmasına Neden Olabilir”
Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç şartlarındaki ölçülemeyecek kadar küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesidir. Edward N. Lorenz’in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Daha sonralarda hava durumuyla ile ilgili verdiği şu örnek ile ünlenmiştir. “Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa’da fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir.”
Kelebek Etkisi
Kelebek etkisi (Butterfly Effect) filminin konusu kısaca şöyle, çocukluğu boyunca, Evan kendisini günlük tutmaya ve günlük hayatındaki ayrıntıları yazmaya teşvik eden bir psikologun gözetiminde geçirir. Artık üniversitede olan Evan, günlüklerinden birini okurken, kendini birden bire ve açıklanamayan bir nedenle geçmişe dönmüş olarak bulur. Anlar ki yatağının altında sakladığı defterler geçmişe dönüp, hatıralarını anımsayabilmesi için birer araçtır. Ama bu anımsayışlar, arkadaşlarının, özellikle de yetişkinliğinde de sevmeye devam ettiği çocukluk aşkı Kayleigh’nin yıkılmış hayatından sorumluluk duymasına neden olur. Çocukken elinden gelmeyen şeyleri yapmaya karar veren Evan, kasıtlı olarak geçmişe yolculuklar yapar. Bugünkü aklıyla çocukluk bedenine girerek, tarihi yeniden yazmaya ve arkadaşlarını ve sevdiklerini kötü deneyimlerden kurtarmaya çabalar. Ancak Evan ne zaman geçmişte bir şey değiştirse, yaptıklarının bugünde beklenmedik ve feci sonuçlar doğurduğunu görür. Ne kadar çaba gösterirse göstersin, kendisi ile Kayleigh’nin “sonsuza dek mutlu” yaşadıkları bir gerçeklik dünyası yaratamayacak gibi gözükmektedir.
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve müzisyen Doç. Dr. Sinan Canan, Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’ün sorularını yanıtladı.

Kelebek etkisi filmi gerçeği yansıtıyor mu?

Seyrettiğimde çok beğendiğim iyi bir fantezi filmidir Kelebek Etkisi; fakat tabii birçok açıdan “bilimsel” sorunlarla dolu, birçok Hollywood filmleri gibi. Evan’ın geçmişe yaptığı uçuşların mekanizmasını bir yana bırakırsak, aslında geçmişe giderek kendi “kaderinde” yaptığı değişiklikler pek de “kelebek etkisi” olarak adlandırılmaya uygun değil. Zira geriye döndüğünde olaylara apaçık ve yönlendirici bir şekilde müdahale ediyor ve bu şekilde geleceği yine “tahmin edilebilir” bir tarzda değiştirmeye çalışıyor. Sürekli olarak meydana çıkan “kötü sonuçlar” ise aslında Evan’ın hesaplarının “eksik” olmasından kaynaklanıyor. Nitekim, en sonunda Evan geriye dönüp de hayatının aşkıyla daha tanışmadan bu tanışıklığı engellemeyi seçtiğinde her şeyin güllük gülistanlık olduğunu görüyoruz . Gerçi o hayatının aşkından oluyor ama, en azından herkes sağlam ve hayatta!
Halbuki kaos teorisinde bahsettiğimiz kelebek etkisi çok farklı bir şey aslında. Bunu belki de en iyi anlatan hikaye ünlü bilimkurgu ve fantezi üstadı Ray Bradbury’nin yazdığı “A Sound of Thunder” isimli hikayedir. Gerçi bu hikayeyi temel alan bir film de çekildi ama o kadar kötü bir filmdir ki, ne pahasına olursa olsun uzak durmak gerekir! Bradbury’nin hikayesinde, geçmişe yolculuk edip yanlışlıkla bir kelebeği öldüren “zaman tursitleri”nin sebep olduğu felaketler anlatılır. Gerçekten de “kelebek etkisi”nde, zamanın seyrine, yahut sistemlerin davranışlarına yapılan etkiler, büyük sonuçlar doğurabilmeleri için ölçülebilir büyüklükte olmak zorunda bile değillerdir. Hatta genellikle büyük etkiler beklenen sonuçları doğurmazken, hiç hesapta olmayan ve dikkate bile değmeyecek değişiklikler, olayların seyrini baştan aşağı değiştirebilir. Zira tabiatın esası budur; tüm süreçler, başlangıç koşullarına çok hassas düzeyde bağlıdır ve ölçülemeyecek kadar küçük farklılıklar, bambaşka sonuçlar getirir.
Bu filmde söz konusu olan kaotik etki nasıl ele alınmış? Doğru mu?
Aslında bilimsel anlamda bakılınca filmde ele alınan konu kaotik değil, tam tersine “doğrusal” bir anlayışa sahip. Geçmişte bir şeyleri değiştirdiğinizde hep gelecekte bir şeyler değişiyor. Böyle bir kurgu aslında gerçeğe aykırıdır; dikkat edin, her şey sebep-sonuç zinciri içinde cereyan ediyor filmde. Halbuki gerçek hayatta olayların seyrini etkileyen değişkenleri hesaba katabilmeniz mümkün değildir ve fiziksel olarak mümkün olsa bile, geçmişe gidip de olayları istediğimiz gibi yönlendirebilmemiz sırf bu yüzden aslında imkansızdır.
Kaotik olayları hikayelere dahil etmek çok kolay değil. Benim de bu konuda bir denemem olmuştu; http://www.sinancanan.net.tr/  adresinde yayınladığım “Yengeç” isimli hikaye böyle bir denemedir mesela. Ama gerçekten kaos teorisini anlamak da hikaye ederek anlatmak da çok kolay değil sanırım. Her gün kaotik sistemlerin içinde yaşasak da durum böyle…
Kaos teorisi tam olarak nedir?
Kaos teorisi, karmaşık davranışlar gösteren ve bildiğimiz neden sonuç ilişkileri ile davranışlarını tam olarak açıklayamadığımız sistemleri ve olayları açıklamaya yönelik bir dizi matematiksel kuram ve kavramsal bir çerçeveden oluşur. Başlangıç şartlarına hassas bağlı, doğrusal davranmayan, öngörülemeyen, ama tüm bunların yanı sıra karmaşık bir düzenlenme gösteren ve belli düzenlere sahip olan sistem ve olaylardır kaos teorisinin konusu. Atmosfer olayları, beynimizin çalışması, akan sudaki girdaplar ve daha aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm doğal hadiselerde “kaotik” bazı özellikler görebiliyoruz. Bu yaygınlık da kaos ve karmaşıklık bilimini gittikçe daha popüler bir konu haline getiriyor.
Bu alanda çalışmalarda son gelişmeler nelerdir?
Hemen her türlü bilim alanını ilgilendiren bir konu olduğu için kaos ve karmaşıklık bilimindeki son gelişmeleri bir bütün olarak takip etmeye imkan yok. Fakat benim açımdan bilim dünyasına getirdiği en önemli yenilik, her türlü doğal hadisenin bir çok bilim dalının yardımıyla bir bütün olarak incelenmesi gerekliliğinin, yani “bütüncül bakış”ın bilim adamlarının mantığına iyiden iyiye yerleşmeye başlaması oldu aslında. İndirgemeci anlayışların sınırlarını gördükten sonra biraz da meselelere büyük bir bütünün parçaları olarak bakarak sistem anlayışı çerçevesinde eldeki verilerin yeniden yorumlanması bize çok ilginç alanlar açabilir. Özellikle şu ana kadar incelenemez ve karmaşık gördüğümüz bir çok olayın basit kurallara indirgenebildiğini gördükçe, bilimsel araştırma alanlarımızda da ciddi bir genişleme yaşıyoruz ve bu genişleme gittikçe artacak. Son yıllarda hayvan popülasyonları üzerindeki çalışmalardan tutun, vücut bileşenlerinin çalışmasına; borsadaki fiyat hareketlerinden yeryüzü hareketlerinin ritmine kadar bir çok alanda yeni fikirler ve tabiatın dilini anlamaya yönelik yeni keşifler ortaya çıkmaya başladı. Gelişmeleri takip etmeye devam ediyoruz.

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Sinirbilimleri ile uğraşan bir fizyoloji doktoruyum. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra tıp fakültesinde histoloji ve fizyoloji alanlarında yüksek lisans ve doktoramı yaptım. Şimdi de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’nda Doçent olarak görev yapıyorum.
Mesleğinize müziğin etkisi nasıl oluyor?
Müzik benim çok erken yaşlardan beri kafama taktığım bir meşgale; fakat müzik yapmaya başlamam çeşitli nedenlerle üniversiteye kadar gecikti. Üniversitede kurduğumuz müzik grubu ile konserler vermenin yanı sıra çeşitli çalışmalar da yaptık ve o günden beridir özellikle gitar ve bilgisayarımdaki müzik yazılımları benim için vazgeçilmezler arasındadır. Gerek öğrenciliğim, gerekse meslek hayatım boyunca müziğin bana külfetten ziyade avantaj sağladığı bir çok durum oldu. Bir kere müziğin düşünmeme ve konsantrasyonuma iyi geldiğini çok erken dönemlerde kendimce keşfetmiştim; fakat bunun sinirsel temellerini yıllar sonra anladım elbette. Gerçekten de eğer müzik yeteneğini varsa, müzik sizin beyninizi adeta “akord ediyor” ve müzikten uzak kaldıkça bu akord bir şekilde bozulabiliyor. Artık bazılarının müziği neden bir tutku olarak ele aldığını ve onsuz yapamadığını daha iyi anlıyorum, zira ben de biraz öyleyim aslında.

Neden bu hobiyi seçtiniz?
Aslında sanırım o beni seçti! Kendimi bildim bileli müzikle uğraşırım, elime gitar aldığım günden beridir de onsuz bir yaşam düşünmedim hiç. Ayrıca vurmalı çalgılar, bağlama ve ud gibi enstrümanları da elimden geldiğince çalmaya gayret ediyorum. Çocuklarımla beraber kurduğumuz küçük bir ev orkestramız bile oldu sayılır!
Çocuklarıma özellikle bu konuda teşvik edici davranmaya çalışıyorum. Zira tarihteki büyük fikir ve bilim adamlarının hemen hepsinin aynı zamanda iyi birer müzisyen olduklarını biliriz. Elbette bende müzik dışındaki yetenekler yok ama arada sıkı bir ilişki olduğunu biliyorum ve bu konuyu gelecek nesiller adına çok önemli buluyorum.
Müzik aslında insan beyninin en seçkin ve karmaşık özelliklerinden birisi. Böyle bir yetenekle doğan insan beyninde, müziğin etkilerinin çok ciddiye alınması gerektiğini ve bu konunun üzerinde hem bilimsel hem de sanatsal olarak çok daha yoğun bir şekilde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben bu ilgiyi olabildiğince evimde göstermeye çalışıyorum şimdilik…
Yaptığınız hobi size ne hissettiriyor?
Anlatması zor. Adeta bir hipnoz haline benziyor müzikle uğraşırken yaşadıklarım. Sanırım bir çok müzisyende de benzer durumlar meydana geliyormuş Ayrıca, kafanızda gezinen bir besteyi çalıp kaydetmek, insana gerçekten bir şeyler gerçekleştirme ve başarma duygusu hissettiriyor; benzer bir hissi ancak doktora tezimi teslim ettiğimde yaşamıştım. Ama müzikle uğraşırsanız bunu her gün yaşayabiliyorsunuz. O yüzden herkese tavsiye ediyorum.