İLAÇ, YAŞATAN BİR SEKTÖRDÜR

Türkiye’de ilaç sektörü ve son gelişmeler üzerine bilgi veren Türkiye İlaç Sanayi Derneği Genel Sekreteri Ecz. Kemalettin Akalın, Türkiye’nin ilaç üretiminde daha da ileri seviyelere geleceğini söyledi.

1951 yılında Ankara doğan, eğitim hayatını Ankara’da tamamlayan Türkiye İlaç Sanayi Derneği Genel Sekreteri Kemalettin Akalın, Ankara Üniversitesi Eczacılık fakültesini bitirdikten sonra Sağlık Bakanlığında Eczacı olarak çalıştı. Türkiye İlaç Sanayi Derneğinin 1951 yılında kurulduğunu ve dernek üyelerinin tamamının Türkiye’de ilaç üreten firmalardan oluştuğunu dile getiren Akalın, 38 üyelerinin olduğunu vurguladı. Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’ün “Devletin ilaç ve eczacılar için yaptığı çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna şöyle cevap verdi:”ilaç yaşayan bir sektördür, devamlı kendini yeniler, her şeyi tam yapsanız bile birkaç yıl sonra bu eskiyecektir. Onun için hiçbir zaman eksik veya yanlış demek mümkün değil. Her zaman olayı düşünürken, o tarihteki şartlara göre düşünmek gereklidir.”

Patentin bir buluş olduğunu ve patentin teknolojiye dayalı koruma anlamına geldiğini vurgulayan Akalın, “İlaç sanayisi olan ülkeleri dünyada 3’e ayırmak lazım. Birinci grup ilaç üretemeyen, geri kalmış ülkelerdir. İkinci grup ilaç üretme becerisine sahip 25 ülkedir ve bunlardan bir tanesi de Türkiye’dir. Üçüncü grup ise ilaç keşfedebilir ülkelerdir. Bunlarda 11 ülke olarak toplanmıştır. İlaç keşfinin en önemli unsuru fona ihtiyaç olmasıdır. Fonu oluşturmak çok zordur. Çünkü 10 bin molekül ilaç adayı olur ki, onların içerisinde bir tanesi ilaç olabilir ve o bir tanesi de risklidir. Faz IV’te, 4-5’de bin kişi üzerinde çalışılır ve sonuç olumlu ise ilaç piyasaya sürülür. Ancak zamanla advers etki denen yan etkiler ortaya çıkabilir ve fayda-zarar oranı ölçülür ve piyasadan çekilebilir.

Ülkemizde İlaç Keşfeden Gruba Girebilir
1980-1990’lı yıllarda, yılda tedaviye yeni giren ilaç sayısı 40-50 iken şimdi yarıya düştüğünü bunun nedeninin daha titiz çalışmalar gerektirdiğini ve emniyetli ürünler piyasaya sürülmesinin zorlaştığını belirten Akalın, son yıllarda çok fazla ilaç firmasının birleşmesinin hem fon için gerekli olduğunu hem de araştırma yapılabilmesi için imkan yarattığını kaydetti. Akalın, “Ülkemizde az sayıda birleşme ve satın alma var. Burada en önemli nokta ülkemizde ilacın üretilmesidir ve ilaç üretim becerisinin devam etmesidir. Devlet AR-GE teşvik kanunu çıkartarak, vergi muafiyetleri ile çalışmaları desteklemektedir” dedi. İlaç yapım aşamalarında aday maddenin önce masada tasarlandığını, sonra bilgisayarda çalışmalar yapıldığına dikkat çeken Akalın, “Daha sonra preklinik denilen çalışmalar yapılır. Bunlar içerisinde laboratuar çalışmaları ve hayvanlar üzerinde deneyler yapılarak incelenir. Çalışmalar başarılı sonuç verdiğinde Faz I-II-III çalışmalarına başlanır ki bunlar insanlar üzerinde yapılan çalışmalardır. Türkiye’de bu konuda mevzuat vardır, nasıl, ne şekilde ve kimlerle çalışılacağı açıklanmıştır. Ülkemizde Faz I dışında tüm fazlar çalışıyor” şeklinde konuştu. Klinik araştırmalar için etik kurullardan ve Bakanlıktan izin almak gerektiğini ifade eden Akalın, izin alınmamış çalışmaların hiç bir yerde yayınlanmadığını ve hiçbir değer taşımadığının üzerinde durdu.

Türkiye’de İlaç Sanayisi Özel Sektör İle İşliyor
İlaçta üç önemli husus olduğunu söyleyen Akalın, “İlaçta kalite vardır, ürün ya kalitelidir ya da kalitesizdir. İkinci kalite diye bir şey yoktur. İkinci şart bulunabilir olması, üçüncüsü de makul fiyatlı olmasıdır. Ülkemizde ilaç sektöründe bu üç hususta mevcuttur. Halk ilacını Genel Sağlık Sigortasından karşılamaktadır” dedi. “Türkiye’de en büyük ilaç alıcısı devlettir, eczacı devletle anlaşmak zorundadır, tek çaresi budur” diyen Akalın, Türkiye’de ilaç sanayinin özel sektör ile geliştiğini ve piyasa ihtiyacını karşıladığı bilinmektedir. Türkiye’ye bazı ilaçlar ithal edilmektedir. Bunun nedeni ise bu grup ilaçların Türkiye’de üretilmesinin ekonomik olmaması veya ileri teknoloji gerektirmesidir” diye konuştu. Hammadde bulma yönünden ilaç sanayisinin Hindistan ve Çin’e kaydığını dile getiren Akalın, Türkiye’de çok az sayıda hammadde üretildiğini, bu ülkelere talebin kaymasının nedenleri içerisinde insan gücünün ve enerjinin çok ucuz olmasının yanında çevreye fazla önem verilmemesinden kaynaklandığının altını çizdi.