Gaucher hastalığı, otozomal resesif geçişli olup asit ß-glukosidaz enzimi eksikliği sonucu meydana gelen ve glukoserebrosid birikimi ile karekterize lizozomal glikolipid depo hastalığıdır.
Gaucher hastalığı, primer santral sinir sistemi yokluğu Tip 1 ve varlığı Tip 2, Tip 3 olmak üzere üç klinik tipe ayrılmaktadır.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Figen Gürakan, “Tip 2 ve 3 Gaucher hastaları yaşamlarının ilk yılında, 3-5-10’nuncu veya en geç 20’li yaşlarda kaybediyorlar. Nörolojik bulgularla birlikte, yürüyebilen çocuğun yürümesi ve konuşması bozuluyor. O yaştan sonra zihinsel gerilikler, konuşma bozuklukları, nöbetler, ellerde titremeler, göz hareketlerinde bozulma gibi nörolojik olgular gözleniyor ve sonunda ölüm oluyor” dedi. Tip-2’de genelde ilk 2 yaşta ölümcül tablo gözlendiğini, Tip-3 ’de ise 20 yaşlarına ulaşabilen hastanın yine de kaybedildiğini söyleyen Prof. Dr. Gürakan, sadece Tip-1’de hastalığın kronik seyirli olduğunu ve hastalığın teşhisinin erken dönemden 60-70 yaşına kadar uzayabildiğine dikkat çekti.
“Farklı Branşlara Farklı Şikayetlerle Gidiliyor”
“Hastalarda enzim eksikliği nedeniyle lipidler hücrelerde ve organlarda depolanır. Depolanma makrofajların bulunduğu organlar karaciğer, dalak, kemik iliği ve beyindir. Beyindeki depolanmaya bağlı nörolojik bulgular ortaya çıkar. Tip-1’de beyinde depolanma olmamasına rağmen diğer organlarda depolanma var” diyen Prof. Dr. Gürakan, depolanmalara bağlı olarak karaciğer ve dalakta büyüme gözlendiğini vurguladı.
Depo hücrelerinin doldurduğu kemik iliği ileri derecede genişleyerek, çevresindeki kemiğe zarar verdiğini kaydeden Prof. Dr. Gürakan, zarar gören kemikte kronik ağrılar ortaya çıktığını ve zamanla kemiklerin kendiliğinden kırıldığını, bu bulgularla ortopedi ya da fizik tedavi rehabilitasyon uzmanlarına başvurulabildiğini söyledi. Hastaların farklı şikayetlerle farklı branşlara başvurduğunu bunların arasında karaciğer ve dalak büyümesi, siroz, portal hipertansiyon gibi belirtilere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Gürakan, bazı hastaların kemik iliği iyi çalışmadığı için kan değerlerinin düşük çıkabileceğinin yanı sıra burun kanaması, peteşi ve ekimozlarla hastanın gelebildiği, hematoloji uzmanlarınca değerlendirildiği bilgisini verdi. Doğuma yatan hastanın trombositlerinin düşük olması ve doğum sırasında durdurulamayan kanamanın da bu hastalığın işaretleri arasında olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Gürakan, kadın doğumcuların da hastalıkla karşılaşabildiğini, her hekimin bu hastalığı iyi bir şekilde tanıması gerektiğinin altını çizdi.
Araştırma 1997’den Bu Yana Sürüyor
Pediatrik Gastroenteroloji bölümü ile ortak çalışan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Emre, Lizozomal Depo Hastalıklarından olan Gaucher hastalığının mutasyon analizlerini yaptıklarını dile getirdi. Prof. Dr. Emre,” Glukoserebrosidaz geninde 200’den fazla mutasyon olduğunu açıklamıştır. Mutasyonlar sıklıkla, yanlış anlamlı, anlamsız, insersiyon, delesyon ve gen-pseudogen yeni düzenlenimleri şeklinde olmaktadır. Mutasyonların dağılımı toplumlarda farklılık göstermektedir. Tip1 Gaucher hastalığında, alellerinin yüzde 75’ inde N370S mutasyonu saptanmaktadır. Tip 2 ve Tip 3 Gaucher hastalığında ise sıklıkla L444P mutasyonu gözlenmektedir“ dedi.
“Anabilim dalımızda Gaucher hastalığı klinik tanısı alan ve enzim eksikliği saptanan yaklaşık 100 hasta da mutasyon analizi yapılmıştır. Hastalarda Tip 1 sıklıkla gözlenmektedir. Mutasyon analizleri sonucu en sıklıkla gözlenen mutasyonlar L444P , N370S, ve D409C olarak belirlenmiştir. Ayrıca hastalarımızda yeni L296V mutasyonu tanımlanmıştır. Hastalarımıza prenetal tanı ve postnatal tanı verilebilmektedir“ diyen Prof. Dr. Emre, hastalarda genotip/fenotip ilişkisi kurulabilmesi için fonksiyonel analizlerin yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Gaucher hastalığına dünyada 15 yıldır uygulanan tedavinin, Türkiye’de son beş yıldır uygulandığını kaydeden Prof. Dr. Gürakan, “enzim replasman” tedavisi ile eksik olan enzimin yerine konduğunu söyledi. Sağlık Bakanlığının tedavi giderlerini karşıladığını, yakın dönemde yeşil kartlıların da buna dahil edileceğini belirten Prof. Dr. Gürakan, Tip-1 hastalarına 15 günde bir intravenöz infüzyon şeklinde tedavi uygulandığını ve bunun yaşam boyu uygulandığını dile getirdi. Her Gaucher hastasına intravenöz infüzyon uygulanmadığının üzerinde duran Prof. Dr. Gürakan, “Hastalığı hafif olan erişkinlere bu tip tedavi yerine ağızdan ilaç tedavisi uygulanabiliyor. Kemik bulguları oluşmadan enzime başlanırsa kemik hastalığından korunmak mümkün, ama kemik hastalığı gelişmiş kişilerde bile tedavi ile bulguların geri dönüşü olabiliyor. Tekerlekli sandalyeye bağımlı kişiler bile bu tedaviden sonra yıllar içerisinde işlerine dönebiliyorlar. Akraba evlilikleri önlenerek hasta bireylerin doğması önlenmelidir. Her hamilelikte 4’te 1 oranında karşılaşılan hastalık, amniosentez ile gebelik sırasında belirlenebiliyor. Preimplantasyon genetiği ile yakın gelecekte gerçekleşmesini umduğumuz, hastalıklı genlerin ayıklanarak sağlam çocuk doğmasını sağlamak” şeklinde konuştu.