Hepato Bilio Pankreatoloji (HEBİPA) tarafından düzenlenen 7. Ulusal Hepato Gastroenteroloji Kongresi 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında Antalya Belek’te Gloria Otel’de gerçekleştirildi. Yerli ve yabancı 500 hekimin katıldığı kongrede Hepatit B ve C’deki yeni tedaviler, GDO’lu ürünler, reflü ve karaciğer kanseri tartışıldı. HEBİPA Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci, Dernek Genel Sekreteri Prof. Dr. Hasan Özkan, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Necati Örmeci ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Selahattin Ünal düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
“Karaciğer Kanseri Ülkemizde Sindirim Sistemi Kanserleri Arasında İlk 5’te Yer Alıyor”
Kongre ile ilgili düzenlenen basın toplantısında konuşan HEBİPA Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci, karaciğer kanserinin ülkemizde sindirim sistemi kanserleri arasında ilk 5 sırada yer aldığını belirterek “Karaciğer kanserinin nedenleri arasında Hepatit B ve Hepatit C önemli bir yer tutar. Hepatit B ve Hepatit C’nin ülkemizde görülme sıklığı azalırsa karaciğer kanserinin görülme sıklığı da azalır” dedi.
“Hepatit B’nin Doğu ve Güneydoğu’da Görülme Oranı Yüzde 12, Batı’da ise Yüzde 1”
Prof. Dr. Dökmeci, uygun şartlarda üretilmeyen baharat ve kuruyemişin karaciğer kanserine neden olabileceğini söyledi. Karaciğer kanserinin Türkiye’de ölüm nedenlerine bakıldığında ilk 10’da yer aldığını belirten Prof. Dr. Dökmeci, “Hepatit B’nin Doğu ve Güneydoğu’da görülme oranı yüzde 12, Batı’da ise yüzde 1. Türkiye ortalaması ise yüzde 5. Dolayısıyla hijyen ve kültürel yapı önemli” diye konuştu.
“Hepatitli Anneye Sezaryen Yapılmalı”
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Pof. Dr. Hasan Özkan, hamile olan Hepatit taşıyıcısı annenin bebeğe virüsü bulaştırmaması için sezaryen ile doğum yapılması gerektiğini söyledi. Pof. Dr. Özkan şunları kaydetti: “Avrupa’da Hepatit B konusunda en deneyimli ülke Türkiye. Çünkü nüfus bakımından ve hastalığı bulundurma açısından en büyük nüfusa sahip ve en geniş kitle Türkiye. Eskiden hastalıktan korkuluyordu, özellikle annelerde emzirme döneminde, doğumda bulaşma durumu yüksek. Çevresindekiler hastadan kaçardı şimdi çoğu sosyal hayatı normal şekilde sürüyor, evlenmelerinde sakınca yok. Hepatitli annenin virüsün bebeğe bulaşmasını önlemek için sezaryenle doğum yapmalı.”
“Aşırı Spor Aktivite Hepatit Hastalarında Hayatı Tehdit Edebilir”
HEBİPA Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Özkan, Hepatit B’nin çok önemli bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Hepatit B’de tedaviyi etkileyen faktörler beslenme, çevre, bağışıklık sistemi, ilacın etkinliği, kişinin genotipi ve virüsün genotipidir. Tedaviyi planlarken en önemli unsur, en etkin tedaviyi en doğru zamanda vermektir. Hepatit B hastaları alkolden uzak durmalı, yağlı gıdalar tüketmemeli, yeşil-sarı-kırmızı renkteki sebze ve meyveleri tüketmeli, beslenmeleri ve günlük aktivitelerine çok dikkat etmeli. Öte yandan aşırı spor aktivite Hepatit hastalarında hayatı tehdit edebilir. Özellikle profesyonel sporcuların Hepatit B hastası olmaları durumunda derhal ağır sporu bırakmaları, yürüyüş gibi aktiviteler yapmaları gerekir. Boya ve egzoz kokuları, uzun süreli bilinçsiz antibiyotik kullanımı, yanmış yağlar herkes için zararlı, ancak Hepatit B hastaları için daha sakıncalı. Karaciğere iyi geldiği kanıtlanmış besinler ise enginar ve deve dikeni.”
Pof. Dr. Özkan, aşılanmayla birlikte Hepatit B’nin görülme oranının yüzde 10’dan yüzde 5’e indiğini ve bunun önümüzdeki yıllarda yüzde 1’e inmesini beklediklerini ifade etti.
“Hepatit B’nin bulaşma oranı yüzde 35, Hepatit C’nin yüzde 3.5, HIV’in ise binde 5”
AÜ Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Örmeci ise Türkiye’deki virüs tipinin tedavisinin son derece zor olduğunu, son zamanlarda üzerinde çalışılan, virüsün yapısını parçalayan ilaçlarla yüzde 80’lere varan başarı elde edildiğini söyledi. Hepatit B ve Hepatit C’nin bulaşma riskinin HIV pozitiften (AIDS) daha yüksek olduğunu dile getiren Prof. Dr. Örmeci, “Özellikle Türkiye’de AIDS korkusu çok daha yüksek durumda. İçinde virüs olan bir iğnenin elinize batması durumunda size hastalığın geçme oranlarını karşılaştırdığımızda ilginç sonuçlar görürüz. Hepatit B’nin yüzde 35, Hepatit C’nin yüzde 3.5, HIV’in ise binde 5’tir. Oysa HIV çok kontrol edilebilen bir hastalık. Hepatit B ve özellikle de C organ kaybına varabilen bir hastalık. İnsanların öncelikle Hepatit B aşısını yaptırması gerekir. Türkiye’de yeni doğanlarda aşı çalışması bu hastalığın azalmasına sebep olmuştur. Eğer bu aşı çalışması 1985’te yapılmaya başlansaydı, bugün Türkiye’de Hepatit B hastalığı olmazdı” şeklinde konuştu.
“Ülkemizde Reflü Görülme Oranı Yüzde 30”
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selahattin Ünal, gündeme daha çok yetişkinlerin hastalığı olarak gelen reflü hastalığının yenidoğan bebekleri de tehdit ettiğini, çalışmaların reflünün ani bebek ölümlerine yol açtığını ortaya koyduğunu söyledi. Ünal, şunları söyledi: “Toplumda yüzde 30’un üzerinde görülen reflü hastalığında, yüzde 10 baret hastalığı da gelişiyor. Baret hastalarının da yüzde 10’unda kanser görülüyor. Bu nedenle reflü tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalık olarak kabul edilmelidir. Reflü tedavisinde endoskopik tedavilerin yeri olmadığı, medikal ya da cerrahi tedavinin uygun vakalarda tercihinin başarılı sonuçlar verdiği biliniyo.”
“Mükemmellik IBS’ye Yol Açıyor”
Irritabıl barsak sendromu (IBS) hakkında bilgi veren Prof. Dr. Özkan şunları dile getirdi: “Irritabıl barsak sendromu (IBS) baskın olarak karın ağrısı ya da rahatsızlık hissi ile beraber barsak alışkanlıklarında değişikliklere yol açan, etiyolojisi tam olarak bilinmeyen, süreğen ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. Mükemmel olmaya çalışan insanların karın ağrısı ya da rahatsızlık hissi ile beraber bazı alışkanlıklarında değişikliklere yol açıyor. ABD’de işe gitmeyi engelleyen bu hastalık, iş gücü kaybına yol açan sorunlar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Çok titiz kadınlarda erkeklerden daha fazla görülen bu sendrom, şehirlerde de daha yaygın. Bilinmeyen ancak yaşamı tehdit eden bir hastalık, bu yüzden psikolojik aktörlerin de çok iyi sorgulanması gerekiyor.”