Bilim dünyası yalan ve yanlı haberlerden şikayetçi olduğu için haber yapmaya ve paylaşıma kapılarını kapatabiliyor. Ancak bir başka kısım doğru bilginin nasıl iletileceği ve bilimsel diye anlatılan yalanların nasıl kontrol edileceği konusunun öğretilmesinden yana. Sağlık Dergisi bilimsel diye anlatılan aslında masalların doğruluğundan emin olmanız için gerekenleri araştırdı.
Haberlerin eksik, yanlış, yanlı ve hatta asparagas olma ihtimali üzerinde hiç düşündünüz mü? Edinilen bilginin doğruluğu sorgulanmadan, yazılması yanlışlara hatta insanların hayatına mal olabilir. Bu bilgilere göre insanlar ilkyardım uyguluyor, tanı ve tedavi yöntemini belirliyor. Edinilen bilgiler bilimsel veriler ile analiz edilerek sorgulanmalı, Bilimsel diye anlatılan yazının doğruluğundan emin olmadan paylaşılmaması konusunda bilim adamları uyarıyor. Peki bunu nasıl sağlayacaksınız!
Farklı alanlarda çalışan hekimlerden bu konuda görüş aldık.
ABD’de tıbbi bilişim danışmanlığı yapan, araştırma görevlisi olarak çalışan, Açık Bilim yazarı ve yalansavar.org isimli web sitesinin kurucusu Dr. Işıl Arıcan konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Günümüzde, internet bizler için inanılmaz bir bilgi kaynağı olduğu kadar hurafe ve asılsız bilgilerin de yayılmasında en büyük kaynak. Bu nedenle bilimsel diye aktarılan bilgilerin gerçekten de bilimsel olup olmadığını anlamak kimi zaman oldukça zor olabiliyor. Gerçek bilimsel haberleri sansasyonel hurafeler ve sözde-bilimden ayırmak için ben Scientific American dergisi yazarı ve Skeptic dergisi kurucusu Michael Shermer’in özetlediği “Safsata Tespit Kiti” (Baloney Detection Kit) öneriyorum. Safsata Tespit Kiti, herhangi bir bilimsel haber veya iddia ile karşılaştığınızda bu haberi okurken sormanız gereken 10 sorudan ibaret:
1. Haberin kaynağı ne kadar güvenilir? : Özellikle sözde bilimciler haberleri ve yazılarını muhtelif veri ve iddialarla doldurmayı çok severler. Ama haber kaynağının diğer haber/ iddialarının ne kadar akla yakın olduğuna bakmak haberin ciddiyeti hakkında iyi bir fikir verebilir.
2. İddianın sahibi daha önce benzer başka iddialarda da bulunmuş mu? : Verileri çarptırarak sansasyonel haber yaratmak isteyen ya da sözde bilimle uğraşan kişiler genel bilimsel topluluk tarafından kabul görmeyen tuhaf iddiaları sürekli ortaya atma eğilimindedirler.
3. İddia/haber başka bilimsel kaynaklar tarafından teyit edilmiş mi?: Geçerli bilimsel iddialar, tanım itibariyle tekrarlanabilir olmalıdır. Tek bir kişi ya da ekip tarafından bulunduğu söylenen ve başka ekipler tarafından tekrar edildiğinde aynı sonucu vermeyen iddialara her zaman için şüphe ile yaklaşmalıyız.
4. İddia/haberin dayanak noktası yaşadığımız dünya ile uyumlu mu? : Buna en güzel örnek belki de geçen yıl CERN’de saptandığı söylenen “ışıktan hızlı giden nötrino’lar”. İddia ilk ortaya atıldığında tüm bilim dünyası oldukça heyecanlanmıştı, ama bir o kadar da tereddütlüydü kabul etmek için. Çünkü gözlendiği söylenen fenomen, Einstein’in görecelik kavramı ve bildiğimiz fizik kurallarına oldukça ters idi. Zaman içinde gördük ki, yapılan deneylerde elde edilen veriler aslında bir cihaz hatasından ibaretmiş, bildiğimiz fizik kuralları halen geçerliliğini koruyor.
5. Herhangi birisi, öne sürülen iddianın yanlış olduğunu göstermek için herhangi bir girişimde bulunmuş mu? Bilimsel çalışmalarda, tüm bilimle uğraşanların içine düşebilecekleri ciddi bir durum var: teyit önyargısı. Hepimiz inandığımız, bulmak istediğimiz şeyleri bulmaya, inancımızla çelişen şeyleri ise görmezden gelmeye meyilliyiz. Bu, bilimsel çalışma yapan bilim insanları için de geçerli. Bu nedenle bir çalışma yapıldıktan sonra onu tekrar eden veya aksini iddia eden çalışmaların yapılması ve bir konu hakkında yargıya varırken o konunun lehine ve aleyhine olan tüm çalışmaların birlikte değerlendirmesi objektiflik adına çok önemli.
6. Diğer bilimsel verileri iddia sahibinin öne sürdüğü iddiayı destekliyor mu, yoksa aksini mi gösteriyor? Eğer bir konuda yapılmış 100 çalışma bir şey söylerken tek bir çalışma tam zıddını söylüyorsa, bu çalışmaya biraz şüpheyle yaklaşmak yerinde olacaktır.
7. İddia sahibi bildik, kabul görmüş bilimsel yöntemleri mi kullanıyor, yoksa kendi iddiasını destekleyecek şekilde yöntemleri seçiyor/ çarpıtıyor mu? Bilimsel çalışmalardaki altın standart çift kör kontrollü deneylerdir. Çünkü bu tip deneyler hem deneğin hem deneyi yapanın içinde bulunabileceği teyit önyargısı ya da plasebo etkisi gibi durumlara karşı en dayanıklı olan yöntemlerdir. Benzer iddiaları sınamak için yapılan çalışmalarda, daha sıkı kontrol kullanan çalışmanın sonuçlarının daha güvenilir olacağını her zaman hatırlamak gerekli.
8. İddianın sahibi, yeni bir iddiada bulunurken kendi görüşünü destekleyecek veriler mi sunuyor, yoksa sadece kendi görüşünün karşıtı olan verileri mi karalıyor? Bilimsel iddialar, kanıtlara dayalı olmak zorunda. Eğer bir iddia sahibi kendi iddiasını verilerle desteklemek yerine, enerjisini kendisine karşıt görüşte olan iddiaları çürütmek için kullanıyorsa bu da bizim için bir alarm unsuru olmalı. Bu durum, genelde iddia sahibinin elinde kendi iddiasının doğru olduğunu gösteren bir veri olmadığının, yerine ideolojik olarak iddiasının karşıtı verileri karalamayı seçtiğinin bir işareti.
9. İddia sahibinin öne sürdüğü şey, eski ve kabul gören açıklamadan daha kapsamlı bir açıklama sunuyor mu? Bilim sayesinden her geçen gün yaşadığımız dünya hakkında daha kapsamlı bilgi sahibi oluyoruz. Her yeni bilimsel buluşun, gözlenen fenomenleri yerini aldığı eski teoriye göre daha kapsamlı ve iyi şekilde açıklaması gerekir. Bunun aksine güzel bir örnek AIDS teorisi karşıtları. Çok tuhaf gelebilir ama bugün hala AIDS’in HIV nedeniyle olmadığını, eşcinsellere özgü yaşam biçiminin meydana getirdiği fizyolojik bir durum olduğunu iddia edenler var. Bu kimseler AIDS ile ilgili yeni bir hipotez ortaya koyuyorlar. Ancak hipotezlerini verilerle destekleyemedikleri gibi, öne sürdükleri iddia eşcinsel olmayanların nasıl AIDS kaptıklarını açıklayamıyor.
10. İddia sahibininin ideolojik bakış açısı veya bireysel kazancı iddia ile na kadar ilintili? Hepimiz belirli ideolojilere ve inançlara sahibiz, bunlardan arınmak ise oldukça zor. Bu nedenle bilimsel yayınların hakem denetimli yayın organlarında yayınlananlarını ciddiye almakta yarar var. Hakem denetimi, yapılan çalışmanın, yapan kişinin ideolojik veya maddi bağlarından soyutlanmış olup olmadığını denetlemek açısından önemli bir adım.
Elbette bu liste yüzde yüz işe yarıyor diyemeyiz. Ancak bir haberin buradaki maddelerin kaçına sahip olduğu, bize haberin güvenilirliği hakkında bir fikir verebilir.
Tıpta Tartışmalı Konulara Yaklaşım
Tıptaki tartışmalı konular, bilimsel sürecin bir parçası. Özellikle cevabını bilmediğimiz konularda pek çok farklı ekip, farklı hipotezler üzerinde çalışıyor. Burada yapılması gereken bilimsel sürecin işlemesini sağlayıp her iddia sahibinin verilerini ve vardığı sonucu tarafsız olarak değerlendirmek. Ancak elbette binlerce bilim adamının farklı yer ve zamanda benzer konu ile ilgili yaptıkları çalışmayı profesyonel olarak bu işle ilgilenmeyen birinin takip etmesi imkansız bir durum. Burada meta-analiz denen bilimsel yöntem devreye giriyor. Meta-analiz dediğimiz yöntem, aynı konu üzerindeki hipotezlere ait bilimsel araştırma verilerinin toparlanarak istatistiksel analizi ve sunulmasına dayanıyor. Meta-analiz sayesinde, ufak deney grupları ile varılan sonuçlara teker teker bakmak yerine, tüm araştırmaların ortaklaşa oluşturduğu çok daha geniş bir denek grubuna bakmak ve hipotezin gerçek etki büyüklüğünü incelemek mümkün. Örneğin, bir ilacın etkin olup olmadığını anlamak için 20’şer denekle yapılan 100 farklı çalışmanın birbirinden farklı sonuçları olabilir. Hatta canlı fizyolojisindeki varyasyonlar ve deneklerin seçimi sırasındaki rastlantısallık nedeniyle bazı çalışmalar birbirinin zıttı sonuç bile vermiş olabilir. Ancak bu çalışmaların meta-analizi yapıldığında, artık 20 deneklik çalışmayı değil, 2000 deneklik dev bir çalışmayı görmek ve ilacın sonuçlarını çok daha net olarak değerlendirmek mümkün. Bilim dünyasında bu çalışmaları yapan Cochrane Colloboration ve benzeri bazı tarafsız kuruluşlar var.
“Bir Şey Her Şeye İyi Geliyorsa Muhtemelen Aslında Hiçbir Şeye İyi Gelmiyordur”
Burada çok önemli olan bir başka husus ise, bilim dünyasında “tartışmalı” olmayan, ancak kamuoyunda tartışmalıymış gibi lanse edilen konular olması. Örneğin bugün bilimsel literatüre baktığımızda aşıların bulaşıklı hastalıklardan koruyucu olduğu ve halk sağlığı açısından vazgeçilmez oldukları konusunda bilimsel anlamda bir görüş birliği mevcut, ancak kamuoyu sözde-bilim ve hurafe savunucularının etkisinde kalarak, sanki bu konuda bir görüş ayrılığı varmış izlenimi yaratıyor. Benzer durum, gerçekte fizyolojik etkisi olmayan homeopati algısı için de mevcut. Burada medyaya çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Haber yaparken güvenilir ve bilimsel kaynakların kullanılması ve konunun gerçek uzmanlarına danışılması çok önemli. Son olarak da, genelde her şeyi tedavi ettiğini iddia eden yöntemleri pek de ciddiye almamak gerekiyor. Zira, “Bir şey her şeye iyi geliyorsa muhtemelen aslında hiçbir şeye iyi gelmiyordur “ .
“5N1K Olayı Genelde Bilim Haberlerinde Yanıtlanmıyor”
Bilimsel haber yaparken habercinin bilginin doğru kaynağına ulaşması ve güvenilir kaynaklardan aldıkları bilgileri desteklemesi çok önemli. Aksi takdirde kamuoyunun yanlış bilgilenmesine neden oluyorlar. Bir diğer önemli konu ise habercilikte olması gereken ama nedense bilim haberlerinde hiç göremediğimiz 5N1K olayı. “Ne?”, “Nerede?”, “Ne zaman?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” soruları genelde bilim haberlerinde yanıtlanmıyor. Hatta bunlara bence bir de “Nereden?” sorusunun eklenmesi gerekli.
“Kimi Zaman Haber Metninde, “Bilim Adamları“ Açıklaması Yeterli Görülüyor”
Sıklıkla gördüğümüz durum, bir muhabir arkadaşın internette dolanan bir hurafeyi, kendisine e-maille gelen bir yazıyı, habermiş gibi sunması. Kimi zaman haber metninde çalışmayı yapan ekibin adı bile yer almıyor, “bilim adamları“ açıklaması yeterli görülüyor. Hangi bilim adamları? Hangi araştırma? Araştırma ne için yapılmış? Ne bulunmuş? Belli değil. Daha da fenası bazen makalede adı geçen kişinin aslında bilim adamı bile olmaması, sadece makaleye isim doldurmak için yerleştirilmiş olması.
Bir de dikkat çekici başlık sorunu var elbette. Çoğu bilimsel makale içerik kaygısı veya bilgi aktarımı kaygısı olmaksızın, sadece reyting adına yayınlanıyor. Durum böyle olunca, haberin metninde ne yazdığından çok başlığının dikkat çekici olmasına çalışılıyor. Haberin başlığı “kahve içen çiftlerin seks hayatı daha renkli“, ya da “yoğurt yiyen fareler daha seksi“ olduğu sürece içeriğiyle kimsenin fazla ilgilendiği yok. Kimi zaman, bu haberlerin dayanağı olan bilimsel çalışmayı bulup okuduğunuzda, aslında ne yapılan çalışmanın, ne de varılan sonucun haberin içeriğiyle hiçbir alakası olmadığını görmek mümkün.
“Herhangi İlginç Bir Fenomen Karşısında Bilim Adamlarının Yaptığı şey Şaşırıp Kalmak Değil”
Bilim, zaten sırrı çözülemeyen şeyleri açıklamaya çalışan bir yöntem. Bu nedenle herhangi ilginç bir fenomen karşısında bilim adamlarının yaptığı şey şaşırıp kalmak değil, aksine bu durumu açıklayabilecek hipotez geliştirip, üzerinde çalışarak olası bir açıklama bulmak. Bu nedenle bilim insanlarını şaşırtan şeyler, onlar için genelde birer motivasyon kaynağı, birer yeni çalışma alanı.
Bu tip yazı ve haberlerle ilgili bence en büyük sorun, bilimin henüz açıklayamadığı her hangi bir şeyin açıklamasının otomatikman sözde-bilimle yapılması. Bilimin henüz açıklayamadığı şeyler, hemen hurafe savunucuları tarafından doğaüstü olaylara atfediliyor. Ve işin tuhaf tarafı bu sözde-bilim açıklamaları, herhangi bir kanıt göstermeseler de kendilerini fenomeni açıklamış sayıyorlar. Örneğin pek çok kişi çakralardan bahsediyor, ama bugüne dek çakraların varlığını kanıtlayan herhangi bir veri sunulmuş değil.
“200 Yıl Önce Hastalıkların İçimize Giren Kötü Ruhların Marifeti Olduğunu Düşünüyorduk”
Bir fenomenin bilimsel olarak “henüz” açıklanamamış olması, bilimsel açıklamasının olamayacağı anlamına gelmiyor. Yüzyıllar boyunca bilimin açıklayamadığı pek çok olayın aslında gizemli şeyler olmadığı ve somut nedenleri olduğunu öğrendik. Bundan 200 yıl önce hastalıkların içimize giren kötü ruhların marifeti olduğunu düşünüyorduk, ama artık hastalık yapan sayısız etmeni, bakterileri, virüsleri biliyoruz. Güneş tutulmasının gökyüzündeki canavarların güneşi yutması nedeniyle ortaya çıktığını sanıyorduk, artık Ay’ın Dünya’yla Güneş arasında girmesi nedeniyle oluştuğunu biliyoruz. Bilim ilerledikçe, şu an anlayamadığımız pek çok fenomene yanıt bulacak, bu yanıtları bulmanın yolu da durup şaşırmak değil, açıklanamayan olayları merak edip araştırmak, nedenlerini bilimsel yöntem ile açıklamaya çalışmak.”
“Kanser Adı Altında Toplanan Birçok Hastalığın Tedavileri Farklı”
Japonya RIKEN Beyin Bilimleri Enstitüsü Doktora sonrası araştırmacı ve Açık Bilim dergisi yazarı Dr. Çağrı Yalgın, şunları kaydetti : “Bilimsel diye anlatılan ve asılsız olan haberlerin yalan olduğunu anlamak her zaman kolay değil, ancak bazı ipuçları var. Meselâ özellikle sağlık haberlerindeki ‘her derde deva’ ya da ‘mucizevi’ tedavi önerilerine dikkatle yaklaşmak gerekiyor. Tıp bilimi giderek daha zor hastalıkların tedavileri üzerinde çalışıyor ve bunların tedavileri için genelde farklı hasta gruplarına farklı tedaviler veya tedavi kombinasyonları öneriliyor. Meselâ kanser adı altında toplanan birçok hastalığın altında yatan sebep ve süreçler birbiriyle aynı olmadığından bunların tedavileri farklı. Durum böyleyken bir haberde veya reklâmda ‘kanser tedavisi’, yani her kansere etki eden bir tedavi öneriliyorsa ona şüpheyle yaklaşmak gerekir. Bu, tepeden tırnağa her şeyi tedavi ettiği ileri sürülen yöntemler için daha da geçerli.
Bahsi Geçen Araştırmayı Kim Yapmış?
Bir bilim haberini okurken şunları da sormak gerekiyor: Atılan başlık haberin içeriğine uygun mu? Yoksa sadece okuyucu çekmek için içerikle uyumsuz ama çarpıcı bir başlık mı atılmış? Haberin kaynağı nedir? Bahsi geçen araştırmayı kim yapmış? Araştırmacı ve üniversitenin, hattâ daha iyisi araştırmanın yayınlandığı akademik derginin ismi verilmiş mi, yoksa ‘İsviçreli bilim adamları’ gibi üstünkörü bir kaynak mı belirtilmiş? Araştırmacının ifadeleriyle haberdeki yorumlar birbirini tutuyor mu? Haber kendi içinde tutarlı mı? Tabii bunları değerlendirirken en azından lise düzeyinde fizik, kimya, biyoloji ve coğrafya bilgisinin ve bilimsel düşünce yetisinin gerektiğini düşünüyorum. Bilimselliği, birkaç paragrafta açıklanamayacak ve ancak yıllar süren bilim, matematik ve felsefe eğitimiyle anlaşılabilecek bir olgu olarak görüyorum.
“Sigaranın Akciğer Kanserine Sebep Olduğunu Kamuoyu Yıllarca Anlayamadı”
Tıpta tartışmalı konulara yaklaşım, o konunun kimlerce tartışıldığına bağlı. Her bilim dalında doğal olarak hâlâ cevabı verilememiş, araştırmaları ve tartışması süren birçok soru var. Bu tartışmalarda kimin haklı olduğunu ancak yeni veriler, yani zaman gösterir. Ama bir de bilim insanlarının uzlaşısına rağmen kamuoyunun hâlâ tartışmalı olduğunu sandığı konular var ki bu durumda basın-yayın kuruluşlarının vebali büyük. Meselâ sigaranın akciğer kanserine sebep olduğunu kamuoyu yıllarca anlayamadı, çünkü özellikle ABD basını bu görüşü paylaşan binlerce uzman bilim adamı ve hekimin görüşlerini, buna itiraz eden birkaç kişininkiyle aynı kefeye koydu. Bu yüzden halk artık bitmiş bu tartışmayı hâlâ sürüyor sandı. Aynı durum edilgen (pasif) sigara içiciliğinin de erişkinlerde akciğer kanserine, çocuklarda akciğer hastalıklarına sebep olduğunun kamuoyunca bilinmesini uzun süre engelledi.
Böyle konularda muhabirlerin konunun uzmanlarına ve uzmanlık derneklerine danışarak ve etraflıca araştırma yaparak yayın hazırlamaları gerektiğine inanıyorum.
“Asıl Çalışmanın Sonuçlarının Çok Abartıldığını, Hattâ Saptırıldığını Sıkça Görüyoruz”
Bilimsel haberler yapılırken öncelikle bilimsel gelişmenin abartılmaması gerekiyor. Asıl çalışmanın sonuçlarının çok abartıldığını, hattâ saptırıldığını sıkça görüyoruz. Bunun sebebi çarpıcı bir haberle okuyucu çekme kaygısı gibi görünüyor. Bu açıdan bence bilim insanlarına da görev düşüyor. Bilimsel gelişmelerin, özellikle de kendi araştırmalarının topluma doğru duyurulmasına önayak olmalılar. Ayrıca bir araştırmayı muhabirlere aktarırken ölçülü örnekler, benzetmeler ve okurların ilgisini çekecek bilgiler vermeliler ki muhabirler ilginç malzeme sıkıntısı çekmesin.
İkinci olarak bilim haberlerinde araştırmanın sürecinden ve yöntemlerinden bahsedilmeli. Meselâ: Araştırmada cevabı aranan soru neydi? Ne gibi varsayımlar kuruldu? Bu sorular hangi bilimsel yöntemlerle cevaplandırıldı? Sonuçlar nasıl yorumlandı? Bu sonuçların ortaya çıkardığı yeni sorular nedir? Bunların anlatılması toplumun bilimsel yöntemi özümsemesine katkı sağlayacaktır. Böyle bir toplumda daha çok birey bilimsel olanla olmayanı ayırt edebilecektir. Bu nedenle daha az sayıda da olsa daha zengin içerikli bilim haberi hazırlanmasını, uzun vadede topluma daha yararlı buluyorum.
“Gazetelerde Bilim İnsanlarını Şaşırttığı Söylenen Birçok Olgunun Aslında Makul Bir Açıklaması Olduğunu Biliyoruz”
Bilimsel araştırmalar, doğal olarak bilinmeyeni bulmak üzere yapılır. Özellikle zorlu araştırmalarda bilim insanlarının şevki en çok bilinmeyene yönelik meraktan gelir. Dolayısıyla ‘bilim insanlarını şaşkınlığa uğratan deve’ gibi haberler gerçek olduğunda bile bunlar araştırmacıların hayıflanmasına değil, meraklanmasına sebep olur. Gazetelerde bilim insanlarını şaşırttığı söylenen birçok olgunun aslında makul bir açıklaması olduğunu biliyoruz. Ama bir olgunun sebebi gerçekten bilinmediğinde de bunun bilim insanlarının merakını kamçıladığını ve genellikle bunlardan ilginç sonuçlar çıktığını düşünerek rahat edebilirsiniz.”
“Çoğu Durumda Gruplardan Biri Kaynakta Yazanları Kendi Amacına Uygun Olarak Değiştirmiş, Çarpıtmış Veya Farklı Yorumlamış Oluyor”
Salk Enstitüsü laboratuvarında post-doc çalışan Biyolog Bilal Kerman, şunları söyledi: “Bilimsel diye anlatılan ancak asılsız olan haberlerin yalan olduğu konuyla ilgili yazıları inceleyip gerektiğinde, mesela iki tanesi arasında çelişki varsa, kaynaklarına giderek olabildiğince ayrıntılı incelemek gerekli. Çoğu durumda gruplardan biri kaynakta yazanları kendi amacına uygun olarak değiştirmiş, çarpıtmış veya farklı yorumlamış oluyor. Makaleleri ayrıntılı inceleyip önce ve sonrasında yapılan yayınlara bakarak konu açığa cıkmış mı, birinin yaptığı bir hata, eksik kontrol var mı diye bakmak gerekiyor. Eğer bunların hiç biri yoksa daha çok araştırma, gözlem ve deney gerekiyor demektir.
Haberi okuyanların bahsedildiği şekilde kapsamlı bir analiz yapması çoğu durumda mümkün olmadığı için bu sorumluluk haberi hazırlayana düşüyor. Ne yazık ki Türkiye’deki medya kuruluşlarının bilim haberleri hazırlamak için özelleşmiş muhabirleri ya yok ya da çok az sayıda var. Böyle olunca haber hazırlanırken gerekli kontroller uygulanamıyor ve yanlış ya da eksik haberler hazırlanıyor. Halka doğru haberlerin ulaşabilmesi için ve de bazen kötü sonuçlar doğurabilecek sınanmamış tedavilerin halkımızı etkilemesini önlemek için medya kuruluşlarının temel bilim eğitimi almış kişileri de kadrosuna katması gerekli.”
“Tıpta Hiçbir Zaman “Kesin, Garanti, Yüzde100 Başarı Ve Risksiz” Gibi Kelimelere Yer Yok”
Op. Dr. Orhan Ayar, şunları dile getirdi: “Bilimsel diye anlatılan ancak asılsız olan haberlerin yalan olduğu öncelikle bu konuyla ilgili konuşan kişinin tespit edilmesiyle olur. Herhangi bir fakülteyi bitirip bir konuda hasbelkader bir doktora yaparak isminin başına “Dr” ekleyen ve tıbbi konularda ahkam kesen insanlar devlet kanallarında bile boy gösteriyor. Ama maalesef halk tarafından bakıldığında tıbbi terimleri anlamak ve bu insanların söylediklerinin ne derece doğru olduğuna kanaat getirmek çok da kolay değil. Fakat tıpta hiçbir zaman “kesin, garanti, yüzde100 başarı ve risksiz” gibi kelimelere yer yok. Eğer birisi bu kelimeleri sık telaffuz ediyorsa doğru söylemiyordur.
Tıpta tartışmalı konulara bilimsel veri ve yayınlar eşliğinde bilgi veren doktorlara güvenmek gerekir. Kişisel tecrübeler de bir yere kadar önemlidir fakat bilimsel açıdan değerli değildir. Bilimsel haberler yapılırken bu konuyla ilgili dallarında uzman, kendilerini bilimsel olarak kanıtlamış 3 veya daha fazla bilim adamından bilgiler alınır. Ortaya çıkan haber metni için hepsinden teker teker onay alınır ve haber sunulur. Ancak bu şekilde o haber güvenilirdir. Fakat tek bir kişinin yaptığı, bilimsel kaynağa dayanmayan, kişisel görüşleri içeren haberler yanlış yönlendirir.”