ASİSTAN HEKİMLERİN SESİ OLDU

Son yıllarda asistan hekimler yaşadıkları sorunları dile getirerek çözüm yolları aramaya başladı. Sosyal medya ve internet, asistan hekimlerin sorunlarını ifade etmek için kullandığı farklı ve etkili bir platform oldu.

Türkiye’deki asistan hekim hareketinin öncü isimlerinden biri olan ve “uykusuz doktor ölüm demektir” sloganı ile asistan hekimlerin sorunlarına dikkat çekmek için www.asistanhekim.org adında bir web sitesi hazırlayan İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Asistan Hekimi Dr. M. Özgür Niflioğlu düşüncelerini Sağlık Dergisi’ne anlattı.

Dr. Niflioğlu asistan hekimlerin yaşadıkları ile ilgili şunları söyledi: “Asistan hekimler, bugüne kadar genelde pek sesi çıkmamış, kimse tarafından umursanmamış bir toplamdı. 21 bin kişilik bir aileydi. Ne çektiğini bilen; annesi, babası, kardeşi hadi bir de amcası, dayısı, teyzesi ile toplamda en fazla 100 bin kişiydi. Nitelikli sağlık hizmetinin sunulduğu 3. Basamakta çalışan ama ne olduğu ve ne işe yaradığı anlaşılamayan bir topluluk olarak görüldü yıllarca. Amcaların, teyzelerin tıp fakültesi öğrencisi sandığı hekimlerdi. Hekimlerdi diyorum çünkü onlar gibi 6 yıllık eğitimi bitiren ve aile hekimliğine adım atan meslektaşları, 20 kişilik bir ekibe amirlik yapabilir ve ciddi ücretler alabilirken; onlar çalıştıkları kliniklerde düşük ücretler alan mazlumlar olmuşlardı. Bu nedenle www.asistanhekim.org adresinde tüm asistan hekimlerin sorunlarını dile getirmeyi amaçladım. Web sitemize taşıdığımız birçok konu Türkiye’de gündem yarattı. İlk defa web sitemizde yayınlanan ve tarafımca kaleme alınan “Asistan Hekimler Ne İstiyor” başlıklı 8 maddelik metin asistan hekimlere yönelik çıkarılan genelgenin şekillenmesinde büyük rol oynadı.

“Dünyanın En Zor Üç Sınavından Birini Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı Başarıyla Geçen İnsanlar”
Dünyanın en zor üç sınavından biri olarak kabul edilen Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı başarıyla geçen bu insanların, aslında orada bulunmasının tek amacı, kaliteli bir uzmanlık eğitimi almak ve geleceğin nitelikli işgücünü oluşturmaktı. Bazen de ne yaptılar ne ettilerse başladıkları bölümde daha fazla devam edemiyorlardı. Ya da bir Rus şairin dediğine benzer şekilde; mevsimine kapıldıkları hekimliğin, bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadıklarını anlamışlardı. Ne bırakıp gidebiliyorlardı, ne de bırak gitsin diyebiliyorlardı. Anlaşılmadı. Anlaşılmadılar. Ama artık anlaşılıyorlar. Aslında bunlar, asistan hekimlerin son dönemde neden bu kadar sesinin çıktığının değişik bir bakış açısından özetidir. Ama bu yıl, yani 2011 yılı, asistan hekimler için bir dönüm noktası oldu.

“Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde İlk Defa Bir Sağlık Bakanı Asistan Hekimleri Önemsedi”
Asistan hekimler, anlaşıldılar, önemsendiler. Hocaları bile “ne oluyor” dedi. Türkiye’nin pek çok ilinde asistan hekimlerin birlikte haklarını araması sonucunda görülmemiş bir şey oldu, yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Sağlık Bakanı asistan hekimleri önemsedi ve kendi kaleminden bir genelge yayınladı. Doğrular-yanlışlar bir yana, geneli itibari ile sonuç önemli. Gidilmesi gereken daha çok yol olsa da, hastanelerde yapılan ya da yapılacak düzenlemelerde, asistan hekimlerin de göz önüne alınması güzel bir gelişme.

“Hekimlerin Eğitimine Yapılan Yatırım, Bir Ülkenin Sağlıklı Geleceğine Yapılan Yatırımdır”
Hak ve adalet yerini bulmaya başladı ama yapılacaklar ya da yapılması gerekenler henüz bitmedi. İlimde, bilimde ve ekonomide dünyanın ilk on birine girmek üzere olan bir ülkenin evlatları olarak bizlerin, medeni düzeyde bir sağlık hizmeti için daha çok çaba harcaması gerekir. Bunun yolu çağın gereklerine uygun bir tıp eğitiminden geçmektedir. Eğitime yapılan yatırım, bir ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır. Hekimlerin eğitimine yapılan yatırım ise bir ülkenin sağlıklı geleceğine yapılan yatırımdır. Çünkü verimli işgücü ve güçlü ekonomi; ancak ve ancak, sağlıklı nesillerle mümkün olabilir.

“Tıp Eğitimini ve Uzmanlık Eğitimini Ülke Gerçeklerine Göre Yeniden Düzenlemelidir”
Eğer Türkiye Cumhuriyeti önümüzdeki dönemde, sağlıkta eğitimin kalitesini arttırmak, uluslararası bir ekol haline gelmek istiyorsa; bir an önce tıp eğitimini ve uzmanlık eğitimini ülke gerçeklerine göre yeniden düzenlemelidir. Bu ülkü çerçevesinde en büyük engellerden biri olan çağı yakalayamayan bir kısım sözde “eğitimci” monşer (davranışlarında batı özentisi içinde bulunan) zihniyetlerden bir an önce kurtulmalıdır. Artık kararlılıkla sormamız ve üzerine gitmemiz gereken soru ya da sorular şunlardır; “Bu kadar büyük bir ülkenin neden tüm dünyada kabul gören uluslararası bir dergisi yoktur?”Bu konuda çaba harcayanları takdir ve tenzih ediyorum. “Türkiye’yi sağlıkta nasıl bir Araştırma-Geliştirme (AR-GE) merkezi haline getirebiliriz?”, “Tıp ve asistanlık eğitimini nasıl bu kalitenin içine dahil edebiliriz?” Son olarak da, “Tüm bu bilimsel girdileri nasıl bir ekonomik güç olarak kullanabiliriz?” İşte belki de hiç de akla gelmeyen asistan hekimlerin, bunlar içindeki en önemli en sürükleyici yeri: gelecektir. Gelecek gençlerine yatırım yapanlarındır.”

ASİSTAN HEKİMLERİN SESİ OLDU

Son yıllarda asistan hekimler yaşadıkları sorunları dile getirerek çözüm yolları aramaya başladı. Sosyal medya ve internet, asistan hekimlerin sorunlarını ifade etmek için kullandığı farklı ve etkili bir platform oldu.

Türkiye’deki asistan hekim hareketinin öncü isimlerinden biri olan ve “uykusuz doktor ölüm demektir” sloganı ile asistan hekimlerin sorunlarına dikkat çekmek için www.asistanhekim.org adında bir web sitesi hazırlayan İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Asistan Hekimi Dr. M. Özgür Niflioğlu düşüncelerini Sağlık Dergisi’ne anlattı.

Dr. Niflioğlu asistan hekimlerin yaşadıkları ile ilgili şunları söyledi: “Asistan hekimler, bugüne kadar genelde pek sesi çıkmamış, kimse tarafından umursanmamış bir toplamdı. 21 bin kişilik bir aileydi. Ne çektiğini bilen; annesi, babası, kardeşi hadi bir de amcası, dayısı, teyzesi ile toplamda en fazla 100 bin kişiydi. Nitelikli sağlık hizmetinin sunulduğu 3. Basamakta çalışan ama ne olduğu ve ne işe yaradığı anlaşılamayan bir topluluk olarak görüldü yıllarca. Amcaların, teyzelerin tıp fakültesi öğrencisi sandığı hekimlerdi. Hekimlerdi diyorum çünkü onlar gibi 6 yıllık eğitimi bitiren ve aile hekimliğine adım atan meslektaşları, 20 kişilik bir ekibe amirlik yapabilir ve ciddi ücretler alabilirken; onlar çalıştıkları kliniklerde düşük ücretler alan mazlumlar olmuşlardı. Bu nedenle www.asistanhekim.org adresinde tüm asistan hekimlerin sorunlarını dile getirmeyi amaçladım. Web sitemize taşıdığımız birçok konu Türkiye’de gündem yarattı. İlk defa web sitemizde yayınlanan ve tarafımca kaleme alınan “Asistan Hekimler Ne İstiyor” başlıklı 8 maddelik metin asistan hekimlere yönelik çıkarılan genelgenin şekillenmesinde büyük rol oynadı.

“Dünyanın En Zor Üç Sınavından Birini Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı Başarıyla Geçen İnsanlar”
Dünyanın en zor üç sınavından biri olarak kabul edilen Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı başarıyla geçen bu insanların, aslında orada bulunmasının tek amacı, kaliteli bir uzmanlık eğitimi almak ve geleceğin nitelikli işgücünü oluşturmaktı. Bazen de ne yaptılar ne ettilerse başladıkları bölümde daha fazla devam edemiyorlardı. Ya da bir Rus şairin dediğine benzer şekilde; mevsimine kapıldıkları hekimliğin, bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadıklarını anlamışlardı. Ne bırakıp gidebiliyorlardı, ne de bırak gitsin diyebiliyorlardı. Anlaşılmadı. Anlaşılmadılar. Ama artık anlaşılıyorlar. Aslında bunlar, asistan hekimlerin son dönemde neden bu kadar sesinin çıktığının değişik bir bakış açısından özetidir. Ama bu yıl, yani 2011 yılı, asistan hekimler için bir dönüm noktası oldu.

“Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde İlk Defa Bir Sağlık Bakanı Asistan Hekimleri Önemsedi”
Asistan hekimler, anlaşıldılar, önemsendiler. Hocaları bile “ne oluyor” dedi. Türkiye’nin pek çok ilinde asistan hekimlerin birlikte haklarını araması sonucunda görülmemiş bir şey oldu, yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Sağlık Bakanı asistan hekimleri önemsedi ve kendi kaleminden bir genelge yayınladı. Doğrular-yanlışlar bir yana, geneli itibari ile sonuç önemli. Gidilmesi gereken daha çok yol olsa da, hastanelerde yapılan ya da yapılacak düzenlemelerde, asistan hekimlerin de göz önüne alınması güzel bir gelişme.

“Hekimlerin Eğitimine Yapılan Yatırım, Bir Ülkenin Sağlıklı Geleceğine Yapılan Yatırımdır”
Hak ve adalet yerini bulmaya başladı ama yapılacaklar ya da yapılması gerekenler henüz bitmedi. İlimde, bilimde ve ekonomide dünyanın ilk on birine girmek üzere olan bir ülkenin evlatları olarak bizlerin, medeni düzeyde bir sağlık hizmeti için daha çok çaba harcaması gerekir. Bunun yolu çağın gereklerine uygun bir tıp eğitiminden geçmektedir. Eğitime yapılan yatırım, bir ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır. Hekimlerin eğitimine yapılan yatırım ise bir ülkenin sağlıklı geleceğine yapılan yatırımdır. Çünkü verimli işgücü ve güçlü ekonomi; ancak ve ancak, sağlıklı nesillerle mümkün olabilir.

“Tıp Eğitimini ve Uzmanlık Eğitimini Ülke Gerçeklerine Göre Yeniden Düzenlemelidir”
Eğer Türkiye Cumhuriyeti önümüzdeki dönemde, sağlıkta eğitimin kalitesini arttırmak, uluslararası bir ekol haline gelmek istiyorsa; bir an önce tıp eğitimini ve uzmanlık eğitimini ülke gerçeklerine göre yeniden düzenlemelidir. Bu ülkü çerçevesinde en büyük engellerden biri olan çağı yakalayamayan bir kısım sözde “eğitimci” monşer (davranışlarında batı özentisi içinde bulunan) zihniyetlerden bir an önce kurtulmalıdır. Artık kararlılıkla sormamız ve üzerine gitmemiz gereken soru ya da sorular şunlardır; “Bu kadar büyük bir ülkenin neden tüm dünyada kabul gören uluslararası bir dergisi yoktur?”Bu konuda çaba harcayanları takdir ve tenzih ediyorum. “Türkiye’yi sağlıkta nasıl bir Araştırma-Geliştirme (AR-GE) merkezi haline getirebiliriz?”, “Tıp ve asistanlık eğitimini nasıl bu kalitenin içine dahil edebiliriz?” Son olarak da, “Tüm bu bilimsel girdileri nasıl bir ekonomik güç olarak kullanabiliriz?” İşte belki de hiç de akla gelmeyen asistan hekimlerin, bunlar içindeki en önemli en sürükleyici yeri: gelecektir. Gelecek gençlerine yatırım yapanlarındır.”