Kişiliğimizin Tıbbi Etik’le Buluşması Konferansı Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı tarafından düzenlendi. Tıp Etiği Konferansları kapsamında, Pittsburg Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı EECP Tedavi Laboratuvarı Direktörü Doç. Dr. Özlem Soran “Ağacın Geçici Gölgesi mi, Ağacın Kendisi mi? Kişiliğimizin Tıbbi Etik’le Buluşması” başlıklı bir konuşma yaptı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Nesrin Çobanoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan konferans; Prof. Dr. Rıdvan Ege’nin katılımıyla renklenirken öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından büyük ilgiyle takip edildi.
Yaptığı çalışmaları hem özel hem de iş hayatından örneklerle anlatan Doç. Dr. Soran, konuşmasında iyi gözlem yapabilmenin yanı sıra, gözlemi araştırmaya dökebilmenin önemine dikkat çekerken araştırmalarda mutlaka risk/yarar oranının iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
“Kontrandikasyonu, Endikasyona Çevirmek İçin Önemli Girişimlerden Geçmek Gerekiyor”
Yaptığı çalışma ile kalp damar tıkanıklığında (koroner arter hastalığı) uygun bulunmayan EECP yönteminin, sanılanın aksine başarılı sonuç verdiğini FDI onayı alarak ispat eden Doç. Dr. Soran, çalışma hakkında şunları kaydetti: “Koroner arter hastalığında damarlarda oluşan tıkanıklık, günümüzde by-pass ve stent uygulaması ile tedavi ediliyor. Bu tedavi yöntemleri her ne kadar tıkanıklığı çoğu zaman başarı ile tedavi etse de damarlarda tekrar tıkanıklık oluşmasını ya da hastalığın ilerleyip başka damarlarda da görülmesine engel olabilen tedavi yöntemleri değillerdi. Bu sebepten dolayı araştırmacılar senelerdir sadece tıkanıklığa yönelik tedavi yapmaktansa hastalığın oluşmasını yavaşlatacak ya da yeni kılcal damar ağı geliştirebilecek tedavi yöntemleri geliştirmek için çalışıyorlardı. 1995 yılında koroner arter hastalığı tedavisinde kullanılmak üzere FDA onayı alan ve 1999 yılından beri Amerikan devleti ( medicare; bizdeki sağlık güvenlik kurumu dengi) tarafından ödeme kapsamına alınan EECP tedavisi, kalpte kollateral dolaşım denen kılcal damar ağı oluşumunu geliştirerek, nörohormon dengesini sağlıyor. Damarlarda koruyucu görevi olan endotel tabakasının fonksiyonunu iyileştirerek bypass ve stent yöntemlerine destek oluyor. EECP tedavisi günde bir saat uygulanıyor ve 35 gün devam ediyor. Hastane yatışı gerekmeden hastanın ayaktan gidip gelerek tedavi gördüğü bir sistemdir. Tedavi sistemi alt ekstermitelerde (bacak ve kalcalar) dolaşan kanı kalbin gevşeme fazında kalbe göndererek kalbin kanlanmasını artıran, kalbin kasılma fazında ise kalbin önündeki yükü azaltarak kalp kasılmasını güçlendiren bir mekanizma ile çalışıyor. Bugüne kadar 14 binin üstünde hastada araştırmalar yapılmış, 200 binin üstünde hastada ise tedavi rutin olarak kullanıldı. Gerek araştırma hastalarında olsun gerekse günlük rutin kullanımda olsun hastaların tedaviye cevabı yüzde 8’dir. Ancak bu tedavi yönteminin daha önceki yıllarda kalp yetmezliğinde kullanılamayacağı düşünülmekteydi. Oysaki öngörülenin aksine kalbin önündeki yükü azaltan bu tedavinin kalp yetmezliğinde fizyolojik ve hemodinamik açıdan düşünüldüğünde güvenilir bir şekilde kullanılabilir olması gerekiyordu. Buradan yola çıkarak oluşturduğum hipotezi projeye dönüştürdüm. Tıbbi etiğin en önemli unsurlarından biri risk/yarar oranıdır. Bu oranı çok iyi değerlendirdikten sonra gerekli izinleri ve hasta onamlarını alarak, ekip arkadaşlarımla birlikte araştırmayı başlattık. Daha önce yapılan etiketlemede kalp yetmezliğinde kullanılması düşünülmediği için kontrandikasyonu, endikasyona çevirmek için önemli girişimlerden geçmek gerekiyordu. Sadece güvenilirlik çalışmasını yapabilmek için FDA’den onay almak zorunda kaldık. Çalışmayı tamamladığımızda, FDA çalışmamızı hızlandırdı çünkü kalp yetmezliğinde önemli iyileşme olduğunu gördük. Fonksiyonel kapasite ve hastanın yaşam kalitesinde önemli iyileşmeler mevcuttu. 2 yıl süren uzun çalışmalarda istenmeyen bir durum olmadan hastaların hayatta kalma oranlarını inceledik ve başarılı olduğunu gördük. Bu tedavinin acil servis yatışlarında ve hastane yatışlarındaki etkisini değerlendiren çalışmalar yaptık. O çalışmalarda da hastaların acil servis yatışında ve hastane yatışında yüzde 80’lere varan oranlarda azalma saptadık. Avrupa’dan da yapılan araştırma sonuçları yüzde82’lere varan hastane yatışlarında azalma olduğunu gösterdi. 4 yıl süren çalışmalar sonucunda FDA, 2002 yılında bu tedavinin kalp yetmezliğinin tedavisinde de kullanılmasına onay karar verdi.”
“Bugün ABD’de EECP Tedavisi Gören 200 Binin Üzerinde Hasta Mevcut ve Bunların 3’te Biri Kalp Yetmezliği Hastası”
“Bence araştırmacı olmanın güzelliği, hayatınızda hiç görmeyeceğiniz ve hiç tanımayacağınız insanların hayatlarına dokunabilme şansına sahip olmak. Bugün ABD’de EECP tedavisi gören 200 binin üzerinde hasta mevcut ve bunların 3’te biri kalp yetmezliği hastası” diye konuşan Doç. Dr. Soran, etikte sadece hastanın yararı ve doktorun korumacılığına bakılmaması gerektiğine dikkat çekti. Doç. Dr. Soran, etiğin odaklanması gereken noktalardan birinin, tedavilerin maliyeti, o ülkede uygulanabilirliği değerlendirilmesi olduğunu söyleyerek,araştırma sonucunun ülke şartlarında kullanılabilecek olması ve araştırmanın boşa gitmemesi gerekliliğini işaret etti.
Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Soran, “Türkiye’de bu tedaviyi kullanan 8 merkez var. Bunlar içerisinde Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi de yer alıyor. Bu tedavi yönteminin maliyeti düşük, hem devlet bütçesi hem hastalar açısından faydaları yüksektir. Buna rağmen Türkiye’de sosyal güvenlik ödeme planı içerisinde halen yer almıyor. Oysaki Amerika dahil birçok ülke de devlet tarafından tedavi ödenmekte. EECP tedavisini devlet sağlık ödeme kapsamı içine almalı ki, sadece parası olan hastalar değil aynı zamanda, bu maliyeti düşük, ülke koşullarımızda uygulanabilirliği kolay tedaviden genel olarak Türk hastalarda yararlanabilsin” dedi.
“ABD’de Bir Senede Kalp Yetmezliği İçin 38 Milyar Dolar Harcanıyor”
Kalp yetmezliği hastalarının tedavi edilmesinde belli hedefler olduğunu dile getiren Doç. Dr. Soran, “Hedefimiz sadece hastanın yaşamını uzatmak değil aynı zamanda, hastanın yaşam kalitesini arttırmaktır. Fonksiyonel kapasiteyi arttırabilmek, şikayetleri azaltmak için önemli. Hastaların hastaneye yatışlarını azaltabilmek, sadece hastayı değil, ülke ekonomimizi de büyük bir yükten kurtarıyor. ABD’nin bir senede kalp yetmezliği için harcadığı 38 milyar doların, 23 milyon doları tekrarlayan hastane yatışlarından kaynaklanmaktadır” diye konuştu.
“Kalp yetmezliği Hastalarında Eğitim ve Takip Grubu Çalışması ile Maliyetin Düştüğünü Gösterdik”
Doç. Dr. Soran şunları kaydetti: “Kalp yetmezliği hastalarına yapılan araştırma maliyeti yüksek, yüksek teknoloji gerektiren hastane sonrası monitorizasyon programlarının hangisi kullanılırsa kullanılsın, hastane yatışlarında azalma olduğunu gösterdi. Oysaki bu araştırmaları dikkatle incelendiğimizde birçoğunda kullanılan kontrol grubunun ideal şartlarda takip edilmediğini gözlemledik ve hipotezimizi bu yönde kurduk. Ekip arkadaşlarımla araştırmayı başlattık. Bizim çalışmamızda yüksek maliyet ve teknoloji gerektiren hastane sonrası monitorizasyon programını iyi bir eğitim ve takip programı ile karsılaştırdık. Ancak kullandığımız kontrol grubunda hastanın eğitim ve takibinin ideal şartlarda olmasını sağladık. Yüksek maliyet gerektiren Telemonitorizasyon ile hastalar evlerinden kontrol edilebilerek, günlük kilo ve şikayet kontrolü yapıldı. Bu veriler 7 gün 24 saat hizmet veren eğitimli personel tarafından takip ediliyor ve verilerde değişiklik olursa hastanın doktoru uyarılıyordu. Araştırmamızın sonucu iyi planlanmış bir eğitim ve takip programının yüksek teknoloji gerektiren telemonitorizasyon programları kadar basarîli ve maliyet açısından da çok kazançlı olduğunu gösterdi. Bu çalışma sonucunda, ABD hükümeti, takip programlarına yönelik ödemeler değiştirildi. ”
Kalp yetmezliği olan hastalarla ilgili Türk Kardiyoloji Derneği ile ortak bir çalışma yürüttüklerini bildiren Doç. Dr. Soran, “12 merkezde hastalara kalp yetmezliği konusunda eğitim veriliyor. Tıpkı diyabetik hastalarda olduğu gibi hastalara, hastalıkları öğretiliyor. Nasıl şeker hastası aktivitesine bağlı olarak alacağı insülin dozunu ayarlayabilirse, kalp yetmezliği hastası da yapacağı aktiviteye ya da tuz alımına göre bazı ilaçlarını kendi ayarlayabilir. İlaç kullanımını öğrenen ve hastalığı ile yapması/yapmaması gereken şeyleri bilen hastaların hastaneye yatışları önemli ölçüde azalıyor. Bu çalışma bize hastaların yüzde 95’inin hastalığıyla ilgili doğru bilgiye sahip olmadığını gösterdi.